Jiyanmedya

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Jiyanmedya

En Yeni Paylaşım Platformu


    YUSUF HAYALOGLU hayati ve siirleri

    avatar
    admin


    Mesaj Sayısı : 622
    Kayıt tarihi : 12/03/13

    YUSUF HAYALOGLU hayati ve siirleri  Empty YUSUF HAYALOGLU hayati ve siirleri

    Mesaj tarafından admin C.tesi Mart 30, 2013 9:25 am

    YUSUF HAYALOGLU hayati ve siirleri  52

    HEM ŞAİR, HEM RESSAM, HEM DE MÜZİK ADAMIYDI AMA
    YILLARCA BEKLEDİ. EMEĞİNİN GERÇEK KARŞILIĞINI BULMASI İÇİN BEKLEDİ. BU BEDEL
    YÜKSEKTİ. ÇÜNKÜ BİR ŞEYİN DEĞERİ BEDELİYLE MENKULDÜ. VE O FİYAT VERİLDİ. SADECE
    DOKUZ ŞİİR İÇİN TAM 125 BİN DOLAR ALDI, KASETE OKUDU. ŞİMDİ KİTAP
    YOLDA..

    Yusuf Hayaloğlu'ndan bahsediyoruz. Onlarca sanatçının okuduğu
    'Dağlarda kar olsaydım' yada İbrahim Tatlıses'in meşhur 'Nankör kedi' gibi
    türkülerinin yaratıcısı.. Veya 'Yorgun Demokrat'ın, 'Nazlıcan ve Bedirhan'ın,
    'Hani benim gençliğim'in, 'Bir acayip adam'ın ve yüzlercesinin şairi...
    Ezilenleri, altta kalanları, tutunamayanları bir baltaya sap olamayanları
    yazıyor. Yusuf Hayaloğlu, hayata bakışını, neden bu kadar beklediğini,
    şiirlerinin arkasındaki bilinmeyen dünyasını İMEDYA'ya anlattı.

    Pazar
    günü ikindi vakti Cihangir'de bir apartmanın giriş katındaki küçük dairesinin
    kapısını çaldığımızda, tatlı gülümsemesiyle karşıladı bizi. Tek başınaydı. Ne
    bir koruması, nede menejeri vardı yanında. Önce vakti geldiği için arka
    taraftaki şirin bahçesini suladı, sonra soğuk bir şeyler ikram etti, ardından
    marlborosunu yaktı ve başladık sohbete.

    17-18 yaşlarına kadar amaçsız ve
    bir o kadar haşarı geçen gençliğini anlattı önce. Kendisini hiç inşa etmemiş bir
    insandı. Ardından gelen yoğun bir araştırma öğrenme dönemi.. Ama ne araştırma..
    Kur'an'dan Marksizm'e, Maosizm'e, Budizm'den Freud'a kadar bütün felsefeler ve
    dogmalar.. ''Kendime bir iç şemşiye aradım. Bunu buluncaya kadar hiçbir örgüte,
    partiye, derneğe girmedim.'' diyor Yusuf Hayaloğlu:

    ''Bütün bu
    felsefelerin hayatı tam açıklamadığını ve zorlandığını gördüm. Teori, pratiği
    belirlemeye çalışıyordu ama pratik buna direniyordu. Bunun nedenini araştırdım
    ve doğanın şaşmaz dengesinde, kusursuzluğunda buldum. Doğaya aykırı hiçbirşey
    mümkün değil. Değiştirmek mümkün değil. Pratikte ne ise onu anlamalısın. Onu
    zorlayarak değiştiremezsin. Onu, o pratiğin içindeyken değiştirebilirsin.
    Dışardan ahkam keserek değiştiremezsin. Birden iç şemsiyeyi buldum ve natüralist
    olmaya karar verdim.''

    İşte bugünkü Yusuf'u böyle yakalamış: ''Şu anda
    bir uçaktan dünyayı seyreder gibiyim. Ordan tel örgüler gözükmüyor. Yukardan
    baktığın zaman, dev bir coğrafya.. İnsanlar karınca sürüsü gibi, evler kibrit
    kutusu gibi. Ayrılıkların anlamı olmadığını gördüm. Hepimiz doğanın parçasıyız.
    Olabildiğince sevmek, iyi yaşamak, ahlaklı, erdemli olmak lazım.''

    Yusuf
    Hayaloğlu bir buçuk sene önce ilk şiir albümü ‘Ah Ulan Rıza'yı çıkardı.
    Ardından geçtiğimiz günlerde ikincisi geldi, 'Bir Acayip Adam':


    Hayaloğlu, ilk albümün dinleyicilere biraz ağır geldiğini, şimdi ise
    daha basit, anlaşılır şiirler seçtiğini söylüyor. Türkiye'de sadece kendisine
    mahsus özelliği ise kendi şiirlerini okuması, onlara besteler yapması. Yani
    herşeyiyle kendine ait, bir anlamda ‘Sesli kitap'..

    Ama sırada yazılı
    kitap da var. Şimdiye kadar hiç kitabı olmamış. ''Artık zamanı geldi'' diyor.
    ''Neden?'' sorusuna şu ilginç ve bir o kadar düşündürücü cevabı veriyor:


    ''Albümü yapmaya zorlayan koşullar şöyle gelişti. Ben kendi kârımı
    düşündüm. Onun için geç kaldı. Materyalist anlamda değil. Mantığım şu: ‘Benim
    emeğim para etmeyecek kadar basitse, o zaman sende benim kasetimi yapma.' Bu
    bedel yükseldi, tatmin edici bir noktaya gelince, ‘tamam' dedim. Kitapta da
    aynısını yapıyorum. Şiir kasetinde Türkiye'nin gelmiş geçmiş en yüksek şiir
    telifini alan insanım. 125 bin dolar aldım 9 şiir için.. Tek şiir 13-14 bin
    dolar yapıyor. Bu bir övünme değil. Bu şu demek: Bir şeyin değeri bedeliyle
    menkuldür. Sen bir şeye çok büyük değer biçebilirsin ama bakalım o parayı veren
    var mı? Şimdi onu kanıtladım ben. Benim şiirimin kaç para ettiğini kanıtladım .
    Aynı şeyi kitapta da yapıyorum. Ve Türkiye'de gelmiş geçmiş, ölmüş veya yaşayan
    insanların alıp alacağı en yüksek telifi iki üç puan yüksek alıyorum. Bu yakında
    da çıkacak.''

    Yusuf Hayaloğlu kendi deyimiyle halk şiiri yapıyor. İşte
    ilk albümüne isim veren ‘Ah Ulan Rıza'dan bir pasaj:

    Neden hala gelmedi

    Yoksa saatimi şaşırdı bu hıyar
    Gerçi hiç saati olmadı ama en azından
    birine sorar
    Cebimde bir lira desen yok
    Madara olduk meyhaneye
    Ah
    eşek kafam benim
    Nasıl da güvendim bu hergeleye
    Gelse balığa çıkacaktık

    Ne çekersek kızartıp
    Bir kilo rakıyla yutacaktık.
    Bu sandalı geçen
    hafta çalıntıdan düşürdük
    Arkadaşlar ısrar etti
    Biz de iyi olur bize
    uyar diye düşündük.
    ...

    Böyle devam edip giden ve Hayaloğlu'nun
    yorumuyla insanın tüylerini diken diken eden bir şiir ‘Ah Ulan Rıza'...


    Halk şiirini şöyle savunuyor şair:

    ''Halk şiiri yapmanın zararı
    yok. Ne diyorlarsa desinler. Ben halkı seviyorum. Yani natürel, avam yaşamayı
    seviyorum. Kültürüm de bu, sokaktan gelmeyim. Bunu da inkar etmiyorum. Zamanında
    kolej muadili okudum, akademi okudum, batı kültürü okudum, Şekspir, Marks
    okudum. Yani sonuçta hiçbirşey değil, hiçbiryere varamıyorsun. Yani gelip
    geleceğin nokta bir kara toprak derler ya. Neticede halkın denizine giriyorsun.
    O denize girdiğin zamanda tertemiz oluyorsun, mis gibi oluyorsun. Bunda ne zarar
    var. Başta biraz zorlayarak oldu. Şimdi tamamen hazmettim. Geldiğim yere geri
    döndüm. Ordan gelmiştim. Başka yere uçtuk, bir marifetmiş gibi. Sanatçılara da
    onu tavsiye diyorum. Şatolarından çıksınlar. Kozalarından çıksınlar. Halkın
    içine karışsınlar. İki tane entel barda oturup kendi kendilerine sanat
    yapıyorlar. Kendi kendilerine şiir okuyor, kendi kendilerine ödül veriyorlar.
    Kendi kendilerine dergi çıkartıyorlar. Kitap çıkarıyorlar. 1500 tane basıyorlar,
    onu da eşe dosta hediye ediyorlar. Gelsinler halkın denizinde yıkansınlar,
    arınsınlar biraz.''

    Yusuf Hayaloğlu bu konuda çok dolu. Mesele
    ‘türkü'ye geliyor:

    ''Türkü hayatın bizatihi kendisi. Halkın kendisini
    ifade ettiği sözlü müzikli bir durum. Bazı TV kanallarında türkü yasak. RTÜK'ten
    dolayı sabahın 5'ine koyuyorlar. Gazete çıkarıyorsun, halkın kültürüyle alakası
    yok. Sanat sayfası yapıyorsun. Tam sayfa caz. Tam sayfa bilmem ne. Bunların ne
    alakası var bizim kültürümüzle. Ondan sonrada ‘niye halk okumuyor' diye
    soruyorlar. Halk yok ki yayınlarda. Türkü dinlemeyen halkı bilemez. Türkü bin
    yıllardır var, ortaasyadan akıp geliyor. Nerelerde konaklamış. Nereleri dolaşmış
    ve gelmiş Anadolu'nun bağrında akıyor. Sen bu ırmağı görmezden geldiğin zaman,
    zaten hiçbir yerini kavrayamazsın. Ezilenleri, altta kalanları, tutunamayanları
    bir baltaya sap olamayanları seviyorum. Onlar bana hoş geliyor. Halin vaktin
    yerinde hiçbir problemin yok, neyini yazacağım ben senin yani. İyi durumdaki bir
    adamın, herşey çok güzel demesinden sıkılıyorum. Sanatçının ekmeği burada,
    hayatın çelişkilerinden mağduriyetlerinden çıkar.''

    Hayaloğlu halkın
    içinde olunca, bir o kadarda siyaset ve ekonomiyle ilgili. Ve yaptığı şu yorum
    bugünkü sosyal bunalıma felsefik bir pencere açıyor:

    ''Çok çalkantılı
    dönemler yaşadım, ekonomik yönden... Ama halkı bu kadar umutsuz, mutsuz hiç
    görmemiştim. Yarına dair hiçbir umut kalmamış. Bu, en büyük uçurum, en büyük
    reaksiyon... Nasıl sosyal bir patlama olmuyor inanamıyorum. Bu korkunç bir
    tevekkül, korkunç bir sabır. Allah sabır versin. Ama insanlar artık akıllandı.
    Vatan, millet nutukları ekonomiyi açıklamıyor. Halk, 'Sen bunları derken benim
    cebimdekini götüyorsan, lanet olsun' diyor. Halk bunu görmüş artık. Herkesin
    elinin kendi cebinde olduğunu görmüş. Komünizm niye çöktü? Herşeyin devletin
    olmasından ve devletin içinde devletten palazlanan insanlardan dolayı çöktü.
    İnsan mutsuzsa hiçbir ideoloji onu etkilemez. Bir çocuğun karnı açsa sen ona
    dünyanın en güzel masalını da anlatsan o çocuk ağlar. Karnı tok olan, masallar
    arasında tercih yapar. Çocuğun karnı aç. Halkın karnı aç, ne masal anlatırsan
    anlat. O yüzden halk tercihlerini de ideolojik olarak yapmıyor. Halk kimde ekmek
    olacağını sanıyorsa ona sarılıyor. Ama denize düşen yılana sarılır.''


    Hayaloğlu ile sohbet çok tatlı, çok uzun.. Ve buraya sadece küçük bir
    bölümünü alabildik. İki saatten fazla kaldığmıız o küçük, şirin dairesinden bir
    daha görüşmek üzere, fakat bu defa diğer kaseti beklemeden buluşmak üzere
    ayrılıyoruz


    Kim Susturabilir Bizim Türkümüzü

    Kim
    susturabilir bizim türkümüzü kim
    Biz ki bu hasreti semahların seyrinden alıp
    gelmişiz
    Biz ki onu sitemkar anaların kirpiğinden derlemişiz
    Süzülsün de
    acının derin izler bıraktığı gül yanaklardan
    Yere dökülsün istememişiz

    Bizim türkümüzü rüzgar söyler her gece
    Ay vurdukça parıldar gün doğdukça
    hız alır
    Nevroz ateşleriyle sağaltarak çırpınan yarasını
    Can havliyle
    kardaş
    Kan içinde bir kartal gibi vadilere saldırır
    Türkülere ilişmeyin

    Türküler nehirdir gecenin bağrına akar
    Fazla eşelemeyin kardaş

    Taşınca ne siperler kalır ne dev barikatlar
    Deşmeyin diyorum deşmeyin

    Kim susturabilir bizim türkümüzü kim
    Biz ki nice amansız badirelerde
    serden geçmişiz
    Biz ki ilmikler boynumuza takılıyken bile türkü söylemişiz

    Sonra ırmak boylarında göğertip körpe otların serinliğinde
    Dağlara
    emanet etmişiz
    Biz ki her yangının külünden diri canlar yaratmışız
    Bizki
    mazlumların defterine kanlı resimlerle sıralanmışız
    Banaz yaylasından
    kerbelaya kar götürsün turnalar
    Ölürüz sanma kardaş
    Dostun attığı gülden
    yaralanmışız
    Türküleri dövmeyin
    Türküler gökyüzüdür karanlığa yıldızlar
    çakar
    Üstümüze gelmeyin kardaş
    Namuslu bir devrimcinin alnında kavga
    ışıldar
    İncitmeyin diyorum incitmeyin
    Kim susturabilir bizim türkümüzü
    kim
    Bizki karacaoğlanı aşkla veyseli toprakla yüceltmişiz
    Bizki
    köroğlunun narasıyla nice beyleri yere çökertmişiz
    Yine de masum bir bebek
    gibi avuç avuç sevdamızı
    Kalanlara vasiyet etmişiz
    Adam dediğin sapına
    kadar yiğit olmalı
    Ne karıncayı incitmeli ne ozanları yakmalı
    Öyle
    sansar gibi punduna getirmek de neymiş
    Adam dediğin kardaş
    Yüreği varsa
    eğer getirip ortaya koymalı
    Türküleri yakmayın
    Türküler çiçektir en
    umutsuz zamanlarda açar
    Kavgayı uzatmayın kardaş
    Yüzyıllardır tuz döke
    döke çürüdü bu yaralar
    Kanatmayın diyorum kanatmayın

      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 12:03 pm