DEVLET'İN 'TUNÇ ELİ' DERSİM'E İNİYOR;
SABİHA GÖKÇEN DERSİM'İ BOMBALIYOR
Dersim Direniş Kuvvetleri Kumandanı Seyit
Rıza'ın iki büyük yoldaşı Alişer ve Şahin Ağa ihanete uğradı
İlk
Cumhuriyet Hükümeti tarafından çıkarılan "Tunceli Kanunu"ndaki amaç Dersim'i
adım adım tam egemenlik altına almaktı. Bunun için de "İç Dersim" olarak
adlandırdıkları, direnişlerin merkezi olan bugünkü Tunceli il sınırlarının
dahiline çok sayıda karakol yapmaya başlandı. İlk inşaatlar Sin, Amutka, Denzik,
Haydaran bölgelerinde başladı.
Seyit Rıza ve Alişer karakol
yapımlarına ilk karşı çıkan liderlerdi. Bu karşı çıkış Haydaran, Kureyşan,
Yusufhan ve Demanan aşiretleri başta olmak üzere pek çok aşiretin toplanmasına
neden oldu. İlk toplantıya katılım oldukça yüksekti. Ancak yaşanan tartışmalarda
bazı aşiret liderleri fikir birliğine varamadı ve toplantıdan tam bir
birliktelik çıkmadı.
Karakolların yapımıyla birlikte kapsamlı bir
saldırı yapılacağını sezen Dersim aşiretleri birlikte savaş arayışlarını
sürdürürken, Başbakan İsmet İnönü o sırada Meclis'te Şark Seyahati Raporu'nu
okuyarak orta kademe generallerden Kazım Orbay ile Abdullah Alpdoğan'ı Dersim'i
gezerek inceleme yapmakla görevlendirdi.
Orbay ve Alpdoğan 1936 yılında
bu görevi yerine getirirken Mustafa Kemal Meclis'in açılışında şunları
söylüyordu:
"Dahili iç işlerimizde mühim bir safha varsa o da Dersim
meselesidir. Dahilde bulunan iş bu yarayı, bu korkunç çıbanı ortadan temizleyip
koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu
hususta en acil kararların alınması için hükümete tam ve geniş selahiyetler
verilmelidir."
Alpdoğan ve Orbay'ın incelemelerinin de sonucuna
bakılarak bu konuşmadan bir süre sonra Dersim için en kritik karar verildi:
"Korgeneral Abdullah Alpdoğan, sınırsız yetkilerle donatılarak Dersim'in ıslahı
için tayin edilmiştir."
Alpdoğan Elazığ'da...
Alpdoğan Elazığ'a
varır varmaz Dersimli Askeri Kaymakam Emekli Hıdır ile Palulu Abdurrahman'ı
aşiretler arası görüşme girişimlerinde kullandı. Bu girişimlerden birinde Seyit
Rıza, Elazığ'da Abdullah Alpdoğan'la görüştü. Seyit Rıza bu görüşmeden sonra
Nuri Dersimi'ye Türk ordularının Dersim'le başa çıkamayacağını, fakat her
ihtimale karşı kendisinin bir an önce Türkiye dışına çıkarak durumu büyük ve
adil devletlere bildirmesini istedi. (Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim,
s. 263).
Alpdoğan bu arada Seyit Rıza'nın yeğeni Rayber'in varlığından
haberdar olmuş ve Binbaşı Şevket'i Dersim'e göndererek Rayber'i görüşmeye
çağırmıştı. Alişer bu görüşmeye karşı çıktı. Ancak Rayber, Alpdoğan'la görüştü.
Alpdoğan bu görüşmede Rayber'e bir çok vaatte bulundu ve hemen orada bir miktar
para verdi. Karşılığında istediğiyse amcası Seyit Rıza'ya karşı cephe almasıydı.
Rayber bunu kabul etti.
Ve amansız savaş başladı
1937'nin
ilkbaharıydı. İlk saldırı, savaş uçakları eşliğinde silahsız bölgelere yapıldı.
Ardından Yusufhan aşireti üzerinde yoğunlaştı. Saldırılarda siviller
katlediliyor, kadınlara tecavüz ediliyordu. Yusafhan katliamına ilk müdahaleyi
Fındık Ağa yaptı ve Türk birliklerini önemli ölçüde geriletti. Bu arada Mazgirt
bölgesinde çatışmalar başlamıştı. Savaşa kısa sürede Baytiyar, Abasan, Corin,
Karabal, Haydaran, Demanan aşiretleri de dahil oldu. Devlet bunun üzerine
Erzurum ve Erzincan kolordularını bölgeye sevketti, Diyarbakır'dan 7. Kolordu
Uçak Karargahı'nı Elazığ'da konuşlandırdı ve Batı illerinde seferberlik ilan
etti. Bu arada Dersimliler bir Türk tankını imha etmişlerdi.
Savaşın
ağırlık merkezi Seyit Rıza üzerindeydi. Ancak Nuri Dersimi'nin anlattığına göre,
savaş planlarını Alişer yapıyordu. Bu nedenle Alpdoğan'ın asıl hedefi öncelikle
Alişer'i imha etmekti. Alpdoğan bunun için, bir süre önce satın aldığı Rayber'i
görevlendirdi. Rayber on beş gün içinde savaşa katılıp bazı aşiretlerin güvenini
kazanmakla birlikte Alişer'in de güvenini kazandı.
Alişer ile Zarife'yi
öldürdü
Seyit Rıza'nın karargahı Halvori-Vank bölgesinde, Alişer'in ise
Ağdat'ta Tujik Dağı eteğindeydi, ailesi de yanındaydı. Rayber sık sık Alişer'le
görüşüyordu ve Seyit Rıza'nın bütün planlarını biliyordu. Bu planlardan biri de,
daha fazla kan dökülmemesi için Alişer'in Rusya, İran veya Irak'a iltica ederek
Fransa ve İngiltere hükümetlerinin aracılık etmesini sağlamaktı. Rayber,
Alişer'in savaş bölgesinden ayrılmasından bir gün önce sekiz arkadaşıyla
birlikte Alişer'e misafir oldu. Ve o gün, takvimler 9 Temmuz 1937'yi
gösterirken, Rayber, 75 yaşındaki Alişer ile eşi Zarife'yi öldürüp başlarını
keserek Türk ordusuna teslim etti... Ki yiğit bir savaşçıydı Zarife... Alişer
ile Zarife'nin katledilmesi hem Seyit Rıza'yı hem de diğer aşiretleri derinden
etkiledi. Bu durum, Türk birliklerine karşı daha derin tepkilerin gelişmesine ve
bazı birlikte hareketlere neden oldu. (Nuri Dersim, Kürdistan Tarihinde Dersim,
s. 269).
Türk askeri birlikleri Dersim'i kuşatmıştı, ormanlar ateşe
verilmiş, yangınlar büyümüş, Seyit Rıza dara düşmüştü. Kureyşan aşireti ile
Bahtiyar aşireti Seyit Rıza'nın yardımına ilk koşanlardı. Savaşı artık Bahtiyar
Aşireti Lideri Şahin Ağa yönetiyordu. Savaş bütün şiddetiyle devam ediyordu.
Bahtiyar ve Kureyşan aşiretlerinin kadınları ve kızları tecavüze uğramamak için
kendilerini uçurumlardan aşağıya, Munzur ve Harçik sularının "kurtarıcı
derinlikleri"ne bırakıyorlardı.
Türk birliklerinin havadan ve karadan
saldırısı, Seyit Rıza'nın bulunduğu Laçinan Deresi'nde yoğunlaştı. Günlerce
süren bu saldırıda Seyit Rıza sağ kurtuldu; ancak tüm direnişe rağmen ailesi ve
yoldaşlarından 33 kişi katledildi.
Devletin Dersim'i tamamen yok etme
politikasını gören aşiretler bir toplantı yaptı. Toplantıda Yusufhan, Demenan,
Haydaran, Şıx Hesenan, Kalan, Karakoçan, Kewan, Lolan, Keçelan, Qozan, Bahtiyar
aşiretleri birliktelik kararıyla çıktılar. Seyit Rıza'ya yakınlığıyla bilinen
Kureyşan ise devletin yanında yer aldı. Halvori-Vank arasında yapılan bu
toplantıda liderler kutsal Munzur Suyu'na birer taş atarak birlikte direniş
yemini ettiler ve savaşa topyekün devam kararı aldılar.
Şahin Ağa'ya
ihanet sona gidişti...
Bu karardan sonra aşiretler kendi cephelerinde
topyekün savaşa girdiler. Savaşın stratejik noktalarından biri Hozat bölgesiydi.
Hozat'ı Bahtiyar Aşireti Lideri Şahin Ağa öncülüğündeki birlikler savunuyordu.
Devlet güçlerine karşı sürdürülen güçlü savunma sürecinde Yusufhan aşireti karar
değiştirerek devletin yanında yer aldı. Bu, diğer aşiretler arasında moral
bozukluğuna neden olsa da, Dersim'i asıl yenilgiye uğratan sürecin son
başlangıcı Şahin Ağa'nın "süt kardeş" ihanetine uğraması oldu.
Tarih 9
Ağustos 1937'ydi. Şahin Ağa savaşın yorgunluğunu atmak için bir söğüdün
gölgesine uzanmıştı. Uykusu derindi. Uykusunun derinliğini, sürekli yanında olan
süt kardeşi Lılo Hıdır iyi biliyordu: Şahin Ağa uykusunun en derin yerinde
dişlerini gıcırdatırdı. O sırada da öyle yaptı. Korgeneral Alpdoğan tarafından
satın alınmış olan Lılo Hıdır, Şahin Ağa dişlerini gıcırdatınca derin uykuda
olduğunu anladı ve silahını Ağa'nın şakağına dayayarak ateş etti. Ardından
başını keserek Hozat'a götürüp Türk askeri kuvvetlerine teslim etti.
Seyit Rıza'nın, Alişer'den sonra en güvendiği lider olan Şahin Ağa da
ihanetle katledilince Dersim'in özgürlüğünü savunması giderek zayıflıyordu.
Ancak aşiretlerden çoğu herşeye rağmen direniyor, savaşıyor ve devlet
kuvvetlerine önemli zaiyatlar veriliyordu. Seyit Rıza bu yoğun çatışmalar içinde
yeni cepheler açma, direniş dışı kalan aşiretleri savaşa katma planları
yaparken, Erzincan'dan beklenmedik bir elçi geldi. Elçiyi Erzincan Valisi bizzat
göndermişti ve elinde bir mektup vardı. Vali mektupta şöyle diyordu:
"Eğer bana yetişirsen, senin can güvenliğinisağlayacağıma ve şartlarını
görüşebileceğime inanmanı isterim". Hayli uzun olan ve güvenlik teminatı içeren
mektuptaki barış görüşmeleri davetini dikkate alan Dersim Direniş Kuvvetleri
Kumandanı Seyit Rıza yoldaşlarıyla birlikte Munzur Dağları'nı aşıp 5 Eylül 1937
günü Erzincan'a ulaştı.
KATLİAMA KATILANLAR ANLATIYOR
'Tek emir
vardı: İmha edin!'
SABİHA GÖKÇEN (Dersim Savaşı'nda Pilot, *******'ün
Manevi Kızı)
"Eskişehir'de Tayyare Alayı'nda staj gördüğüm günlerden
birinde uçuştan indiğimde bölükteki fevkaladelik dikkatimi çekti. Hemen sordum.
Bizim bölüğün Dersim Harekatı'na katılma emrinin geldiğini söylediler. Kalbim
küt küt atmaya başlamıştı. Derhal bölük kumandanımıza koştum. (...) O da alay
komutanına gönderdi. (...) Özel müsade lazımdı. (...) Hemen Çankaya'ya koştum.
******* beni karşısında görünce, önce hayret etti. Arzumu anlamıştı. Daha
doğrusu kendisine isteğim iletilmişti. Bu bakımdan ben daha birşey söylemeden
******* konuşmaya başladı. (...) "Bak Gökçen, seni çok takdir ederim. Orada da
görevini başaracağına inancım tam. Ancak çarpışacağın insanların eline düşersen,
sana fena muamele etmelerinden korkarım. Buna çok üzüleceğimi bilirsin." Ben,
'Emin olunuz, kendimi onlara diri diri teslim etmem' dedim. (...) Hedef doğrudan
Dersim'di. (...) 37 sonralarına doğru Pertek bölgesinde bir köprü yapılmıştı. ******* onun açılışı
dolayısıyla gelmişti. Arazide geziler yapıyordu, ben gösteriyordum burası şudur,
burası budur diye..."
MUHSİN BATUR (Emekli General):
"Günlerden
bir gün emir geldi, tren yoluyla Elazığ'a vardık, oradan da ilk durak Pertek
olmak üzere harekete geçtik. İki aya yakın Dersim'de görev yaptım.
Okuyucularımdan özür diliyorum ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan
kaçınıyorum." (Muhsin Batur; Anılar, Görüşler, Üç Dönemin Perde Arsası, s. 25)
A. DEMİRTAŞ (Dersim Savaşı'nda Er, Karslı):
"Köylüleri
topluyorduk bir araya, 'Sizleri kurtaracağız' uygun gördüğümüz yerlere götürüp
makineli tüfeklerle tarıyorduk. Kadın, bebe, ihtiyar, genç demeden hepsini
öldürüyorduk. Subaylar 'Hiçbir Alevi'yi sağ koymayın öldürün' diyorlardı. Daha
sonra cesetlerin başına erler kurtlar gibi üşüşüyorlardı, kollarını sıvazlayıp
altınları kapmak için hırsla bir yarış başlıyordu. kolları parçalayarak, keserek
altınlar kapışılıyordu. Hatta altın dişler bile sökülüyordu. Velhasıl bu tür
şeyler yapıldı. Bugün Kars'ta Dersim zenginleri var. Bunların zenginlikleri
oradan kalma. Bir gün 4-5 yaşlarında bir çocuğu komutan bana göstererek 'öldür'
dedi. 'Ben yapmam' deyince yüzbaşı rütbesindeki komutanım çocuğu ayağından
tuttu, güçlü kuvvetli elleriyle yanı başındaki taşlara başı gelecek şekilde
kaldırıp, kaldırıp vurmaya başladı. O an hafızamı kaybetmişim. Hava değişimi
verdiler. Bir daha Dersim'e yollamadılar. Çünkü her şey bitmişti.
HULUSİ
YAHYAGİL (Dersim Savaşı'nda Albay):
"1938'de bizi Dersim isyanın
önlenmeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de bazı dağ
köyleri o yıl vergi vermemişti. Bize verilen emir ise tek kelime idi: 'İmha'.
Vergi vermedikleri için yok etmek. Bu düşünceyi, bu uygulamayı kim yapabilir?
Zorbalar insanlık suçunu işleyenler. Elbette vergi işin bir yönü; gerçek neden
Dersim'i Türk'leştirmekti. Ben kıta komutanıydım, bize verilen emir 'Canlı
hiçbir şey bırakmayın' şeklindeydi."
SECAETTİN (Dersim Direnişi'nde
Rütbeli Asker. Musa Anter askerliğini yaparken Anter'in Bölük Komutanı. Anter'e
anlatıyor.):
"Dersim'de temizlik harekatına başlamıştık. Bir mağarada
bir aile bulduk. Dede, baba, anne ve 5-6 yaşlarında bir çocuk. Büyükleri orada
süngüleyerek temizledik. Çocuğun ağzınladan bir şey alırız diye öldürmedik.
Çünkü biz Dersimli yetişkinlerin ağzından bir şey alamıyorduk. Onları hemen
kesiyorduk. Çocuk korkmasın diye anasını, babasını ve dedesini keserken onu
uzaklaştırdık. Çocukla dost olmaya çalışıyorduk. Yemek verdik, şeker verdik,
yemiyordu. Bir ara üzerimizden bir uçağımız geçti. O, tuttuğumuz ve kasılı
vaziyette bulunan çocuk hemen gerildi, bir sopa aldı ve tıpkı bir tüfek gibi
uçağımıza nişan aldı. Bu hareketine oldukça kızmıştım. 'Temizleyin bu küfür***i'
diye emir verdim. Askerler süngülediler ve kayalıktan aşağı attılar."
DERSİM'İN BİN YILLIK DİRENİŞ TARİHİ - 3
1937- Türk birlikleri
Dersim'e girdi. Hozat'ın Bahtiyar, Yukarı Abbas, Karabal ve Ferhat aşiretleri,
Nazimiye'nin Haydaran, Mazgirt ilçesinin Demenan ve Yusufan aşiretleri direnişe
geçti. 21-22 Mart 1937 gecesi Pax Köprüsü Demenan ve Haydaran aşiretleri
tarafından yıkıldı, karakol basıldı.
1937 - 3 Mayıs'ta Hava Kuvvetleri
uçak filosu hava harekatına başladı.
1937 - Alişer ile Zarife 9 Temmuz
günü Rayber tarafından vuruldu, başları kesilerek Türk birliklerine teslim
edildi.
1937 - Bahtiyar Aşireti Lideri Şahin Ağa 26 Ağustos'ta süt
kardeşi Lolo Hıdır tarafından öldürüldü, başı kesilerek Hozat'a götürüldü.
1937 - 5 Eylül 1937'de Seyit Rıza Erzincan'da tuzağa düşürülerek
tutuklandı.
1937 - Nuri Dersim'i 11 Eylül'de yurt dışına çıktı.
1937 - Genelkurmay Başkanlığı birliklerin 22 Ekim'den itibaren
garnizonlarına dönmelerini emretti.
1937 - Seyit Rıza ile birlikte
tutuklu olan 11 yoldaşına 10 Kasım günü idam cezası verildi.
1937 -
Seyit Rıza ve yoldaşları 15 Kasım'ı 16 Kasım'a bağlayan gece Elazığ Buğday
Meydanı'nda idam edildi.
1937 - Alişer ile Zarife'yi öldüren Seyit
Rıza'nın yeğeni Rayber ve oğlu, Genelkurmay'ın emriyle Teştek'te kurşuna
dizildi.
1938 - Gençleri askere almak üzere 2 Ocak'ta Dersim'de bulunan
jandarma müfrezesi imha edildi, Mercan karakolu basıldı.
1938 - Türk
ordusu ilkbaharla birlikte Dersim'e yeni ve kapsamlı bir harekat başlattı.. Ağır
top, uçak ve tank eşliğinde girilen Dersim'de binlerce insan kurşunlarla
öldürüldü, binlercesi de evlere doldurularak yakıldı.
1938 - Ağustos
ayına kadar süren katliamdan arta kalanlar batı illerine sürgün edildi.
1948 - Dersim sürgünleri, bu yıl ilan edilen bir aftan yararlanarak
yurtlarına, Dersim'e geri döndü.
SABİHA GÖKÇEN DERSİM'İ BOMBALIYOR
Dersim Direniş Kuvvetleri Kumandanı Seyit
Rıza'ın iki büyük yoldaşı Alişer ve Şahin Ağa ihanete uğradı
İlk
Cumhuriyet Hükümeti tarafından çıkarılan "Tunceli Kanunu"ndaki amaç Dersim'i
adım adım tam egemenlik altına almaktı. Bunun için de "İç Dersim" olarak
adlandırdıkları, direnişlerin merkezi olan bugünkü Tunceli il sınırlarının
dahiline çok sayıda karakol yapmaya başlandı. İlk inşaatlar Sin, Amutka, Denzik,
Haydaran bölgelerinde başladı.
Seyit Rıza ve Alişer karakol
yapımlarına ilk karşı çıkan liderlerdi. Bu karşı çıkış Haydaran, Kureyşan,
Yusufhan ve Demanan aşiretleri başta olmak üzere pek çok aşiretin toplanmasına
neden oldu. İlk toplantıya katılım oldukça yüksekti. Ancak yaşanan tartışmalarda
bazı aşiret liderleri fikir birliğine varamadı ve toplantıdan tam bir
birliktelik çıkmadı.
Karakolların yapımıyla birlikte kapsamlı bir
saldırı yapılacağını sezen Dersim aşiretleri birlikte savaş arayışlarını
sürdürürken, Başbakan İsmet İnönü o sırada Meclis'te Şark Seyahati Raporu'nu
okuyarak orta kademe generallerden Kazım Orbay ile Abdullah Alpdoğan'ı Dersim'i
gezerek inceleme yapmakla görevlendirdi.
Orbay ve Alpdoğan 1936 yılında
bu görevi yerine getirirken Mustafa Kemal Meclis'in açılışında şunları
söylüyordu:
"Dahili iç işlerimizde mühim bir safha varsa o da Dersim
meselesidir. Dahilde bulunan iş bu yarayı, bu korkunç çıbanı ortadan temizleyip
koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu
hususta en acil kararların alınması için hükümete tam ve geniş selahiyetler
verilmelidir."
Alpdoğan ve Orbay'ın incelemelerinin de sonucuna
bakılarak bu konuşmadan bir süre sonra Dersim için en kritik karar verildi:
"Korgeneral Abdullah Alpdoğan, sınırsız yetkilerle donatılarak Dersim'in ıslahı
için tayin edilmiştir."
Alpdoğan Elazığ'da...
Alpdoğan Elazığ'a
varır varmaz Dersimli Askeri Kaymakam Emekli Hıdır ile Palulu Abdurrahman'ı
aşiretler arası görüşme girişimlerinde kullandı. Bu girişimlerden birinde Seyit
Rıza, Elazığ'da Abdullah Alpdoğan'la görüştü. Seyit Rıza bu görüşmeden sonra
Nuri Dersimi'ye Türk ordularının Dersim'le başa çıkamayacağını, fakat her
ihtimale karşı kendisinin bir an önce Türkiye dışına çıkarak durumu büyük ve
adil devletlere bildirmesini istedi. (Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim,
s. 263).
Alpdoğan bu arada Seyit Rıza'nın yeğeni Rayber'in varlığından
haberdar olmuş ve Binbaşı Şevket'i Dersim'e göndererek Rayber'i görüşmeye
çağırmıştı. Alişer bu görüşmeye karşı çıktı. Ancak Rayber, Alpdoğan'la görüştü.
Alpdoğan bu görüşmede Rayber'e bir çok vaatte bulundu ve hemen orada bir miktar
para verdi. Karşılığında istediğiyse amcası Seyit Rıza'ya karşı cephe almasıydı.
Rayber bunu kabul etti.
Ve amansız savaş başladı
1937'nin
ilkbaharıydı. İlk saldırı, savaş uçakları eşliğinde silahsız bölgelere yapıldı.
Ardından Yusufhan aşireti üzerinde yoğunlaştı. Saldırılarda siviller
katlediliyor, kadınlara tecavüz ediliyordu. Yusafhan katliamına ilk müdahaleyi
Fındık Ağa yaptı ve Türk birliklerini önemli ölçüde geriletti. Bu arada Mazgirt
bölgesinde çatışmalar başlamıştı. Savaşa kısa sürede Baytiyar, Abasan, Corin,
Karabal, Haydaran, Demanan aşiretleri de dahil oldu. Devlet bunun üzerine
Erzurum ve Erzincan kolordularını bölgeye sevketti, Diyarbakır'dan 7. Kolordu
Uçak Karargahı'nı Elazığ'da konuşlandırdı ve Batı illerinde seferberlik ilan
etti. Bu arada Dersimliler bir Türk tankını imha etmişlerdi.
Savaşın
ağırlık merkezi Seyit Rıza üzerindeydi. Ancak Nuri Dersimi'nin anlattığına göre,
savaş planlarını Alişer yapıyordu. Bu nedenle Alpdoğan'ın asıl hedefi öncelikle
Alişer'i imha etmekti. Alpdoğan bunun için, bir süre önce satın aldığı Rayber'i
görevlendirdi. Rayber on beş gün içinde savaşa katılıp bazı aşiretlerin güvenini
kazanmakla birlikte Alişer'in de güvenini kazandı.
Alişer ile Zarife'yi
öldürdü
Seyit Rıza'nın karargahı Halvori-Vank bölgesinde, Alişer'in ise
Ağdat'ta Tujik Dağı eteğindeydi, ailesi de yanındaydı. Rayber sık sık Alişer'le
görüşüyordu ve Seyit Rıza'nın bütün planlarını biliyordu. Bu planlardan biri de,
daha fazla kan dökülmemesi için Alişer'in Rusya, İran veya Irak'a iltica ederek
Fransa ve İngiltere hükümetlerinin aracılık etmesini sağlamaktı. Rayber,
Alişer'in savaş bölgesinden ayrılmasından bir gün önce sekiz arkadaşıyla
birlikte Alişer'e misafir oldu. Ve o gün, takvimler 9 Temmuz 1937'yi
gösterirken, Rayber, 75 yaşındaki Alişer ile eşi Zarife'yi öldürüp başlarını
keserek Türk ordusuna teslim etti... Ki yiğit bir savaşçıydı Zarife... Alişer
ile Zarife'nin katledilmesi hem Seyit Rıza'yı hem de diğer aşiretleri derinden
etkiledi. Bu durum, Türk birliklerine karşı daha derin tepkilerin gelişmesine ve
bazı birlikte hareketlere neden oldu. (Nuri Dersim, Kürdistan Tarihinde Dersim,
s. 269).
Türk askeri birlikleri Dersim'i kuşatmıştı, ormanlar ateşe
verilmiş, yangınlar büyümüş, Seyit Rıza dara düşmüştü. Kureyşan aşireti ile
Bahtiyar aşireti Seyit Rıza'nın yardımına ilk koşanlardı. Savaşı artık Bahtiyar
Aşireti Lideri Şahin Ağa yönetiyordu. Savaş bütün şiddetiyle devam ediyordu.
Bahtiyar ve Kureyşan aşiretlerinin kadınları ve kızları tecavüze uğramamak için
kendilerini uçurumlardan aşağıya, Munzur ve Harçik sularının "kurtarıcı
derinlikleri"ne bırakıyorlardı.
Türk birliklerinin havadan ve karadan
saldırısı, Seyit Rıza'nın bulunduğu Laçinan Deresi'nde yoğunlaştı. Günlerce
süren bu saldırıda Seyit Rıza sağ kurtuldu; ancak tüm direnişe rağmen ailesi ve
yoldaşlarından 33 kişi katledildi.
Devletin Dersim'i tamamen yok etme
politikasını gören aşiretler bir toplantı yaptı. Toplantıda Yusufhan, Demenan,
Haydaran, Şıx Hesenan, Kalan, Karakoçan, Kewan, Lolan, Keçelan, Qozan, Bahtiyar
aşiretleri birliktelik kararıyla çıktılar. Seyit Rıza'ya yakınlığıyla bilinen
Kureyşan ise devletin yanında yer aldı. Halvori-Vank arasında yapılan bu
toplantıda liderler kutsal Munzur Suyu'na birer taş atarak birlikte direniş
yemini ettiler ve savaşa topyekün devam kararı aldılar.
Şahin Ağa'ya
ihanet sona gidişti...
Bu karardan sonra aşiretler kendi cephelerinde
topyekün savaşa girdiler. Savaşın stratejik noktalarından biri Hozat bölgesiydi.
Hozat'ı Bahtiyar Aşireti Lideri Şahin Ağa öncülüğündeki birlikler savunuyordu.
Devlet güçlerine karşı sürdürülen güçlü savunma sürecinde Yusufhan aşireti karar
değiştirerek devletin yanında yer aldı. Bu, diğer aşiretler arasında moral
bozukluğuna neden olsa da, Dersim'i asıl yenilgiye uğratan sürecin son
başlangıcı Şahin Ağa'nın "süt kardeş" ihanetine uğraması oldu.
Tarih 9
Ağustos 1937'ydi. Şahin Ağa savaşın yorgunluğunu atmak için bir söğüdün
gölgesine uzanmıştı. Uykusu derindi. Uykusunun derinliğini, sürekli yanında olan
süt kardeşi Lılo Hıdır iyi biliyordu: Şahin Ağa uykusunun en derin yerinde
dişlerini gıcırdatırdı. O sırada da öyle yaptı. Korgeneral Alpdoğan tarafından
satın alınmış olan Lılo Hıdır, Şahin Ağa dişlerini gıcırdatınca derin uykuda
olduğunu anladı ve silahını Ağa'nın şakağına dayayarak ateş etti. Ardından
başını keserek Hozat'a götürüp Türk askeri kuvvetlerine teslim etti.
Seyit Rıza'nın, Alişer'den sonra en güvendiği lider olan Şahin Ağa da
ihanetle katledilince Dersim'in özgürlüğünü savunması giderek zayıflıyordu.
Ancak aşiretlerden çoğu herşeye rağmen direniyor, savaşıyor ve devlet
kuvvetlerine önemli zaiyatlar veriliyordu. Seyit Rıza bu yoğun çatışmalar içinde
yeni cepheler açma, direniş dışı kalan aşiretleri savaşa katma planları
yaparken, Erzincan'dan beklenmedik bir elçi geldi. Elçiyi Erzincan Valisi bizzat
göndermişti ve elinde bir mektup vardı. Vali mektupta şöyle diyordu:
"Eğer bana yetişirsen, senin can güvenliğinisağlayacağıma ve şartlarını
görüşebileceğime inanmanı isterim". Hayli uzun olan ve güvenlik teminatı içeren
mektuptaki barış görüşmeleri davetini dikkate alan Dersim Direniş Kuvvetleri
Kumandanı Seyit Rıza yoldaşlarıyla birlikte Munzur Dağları'nı aşıp 5 Eylül 1937
günü Erzincan'a ulaştı.
KATLİAMA KATILANLAR ANLATIYOR
'Tek emir
vardı: İmha edin!'
SABİHA GÖKÇEN (Dersim Savaşı'nda Pilot, *******'ün
Manevi Kızı)
"Eskişehir'de Tayyare Alayı'nda staj gördüğüm günlerden
birinde uçuştan indiğimde bölükteki fevkaladelik dikkatimi çekti. Hemen sordum.
Bizim bölüğün Dersim Harekatı'na katılma emrinin geldiğini söylediler. Kalbim
küt küt atmaya başlamıştı. Derhal bölük kumandanımıza koştum. (...) O da alay
komutanına gönderdi. (...) Özel müsade lazımdı. (...) Hemen Çankaya'ya koştum.
******* beni karşısında görünce, önce hayret etti. Arzumu anlamıştı. Daha
doğrusu kendisine isteğim iletilmişti. Bu bakımdan ben daha birşey söylemeden
******* konuşmaya başladı. (...) "Bak Gökçen, seni çok takdir ederim. Orada da
görevini başaracağına inancım tam. Ancak çarpışacağın insanların eline düşersen,
sana fena muamele etmelerinden korkarım. Buna çok üzüleceğimi bilirsin." Ben,
'Emin olunuz, kendimi onlara diri diri teslim etmem' dedim. (...) Hedef doğrudan
Dersim'di. (...) 37 sonralarına doğru Pertek bölgesinde bir köprü yapılmıştı. ******* onun açılışı
dolayısıyla gelmişti. Arazide geziler yapıyordu, ben gösteriyordum burası şudur,
burası budur diye..."
MUHSİN BATUR (Emekli General):
"Günlerden
bir gün emir geldi, tren yoluyla Elazığ'a vardık, oradan da ilk durak Pertek
olmak üzere harekete geçtik. İki aya yakın Dersim'de görev yaptım.
Okuyucularımdan özür diliyorum ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan
kaçınıyorum." (Muhsin Batur; Anılar, Görüşler, Üç Dönemin Perde Arsası, s. 25)
A. DEMİRTAŞ (Dersim Savaşı'nda Er, Karslı):
"Köylüleri
topluyorduk bir araya, 'Sizleri kurtaracağız' uygun gördüğümüz yerlere götürüp
makineli tüfeklerle tarıyorduk. Kadın, bebe, ihtiyar, genç demeden hepsini
öldürüyorduk. Subaylar 'Hiçbir Alevi'yi sağ koymayın öldürün' diyorlardı. Daha
sonra cesetlerin başına erler kurtlar gibi üşüşüyorlardı, kollarını sıvazlayıp
altınları kapmak için hırsla bir yarış başlıyordu. kolları parçalayarak, keserek
altınlar kapışılıyordu. Hatta altın dişler bile sökülüyordu. Velhasıl bu tür
şeyler yapıldı. Bugün Kars'ta Dersim zenginleri var. Bunların zenginlikleri
oradan kalma. Bir gün 4-5 yaşlarında bir çocuğu komutan bana göstererek 'öldür'
dedi. 'Ben yapmam' deyince yüzbaşı rütbesindeki komutanım çocuğu ayağından
tuttu, güçlü kuvvetli elleriyle yanı başındaki taşlara başı gelecek şekilde
kaldırıp, kaldırıp vurmaya başladı. O an hafızamı kaybetmişim. Hava değişimi
verdiler. Bir daha Dersim'e yollamadılar. Çünkü her şey bitmişti.
HULUSİ
YAHYAGİL (Dersim Savaşı'nda Albay):
"1938'de bizi Dersim isyanın
önlenmeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de bazı dağ
köyleri o yıl vergi vermemişti. Bize verilen emir ise tek kelime idi: 'İmha'.
Vergi vermedikleri için yok etmek. Bu düşünceyi, bu uygulamayı kim yapabilir?
Zorbalar insanlık suçunu işleyenler. Elbette vergi işin bir yönü; gerçek neden
Dersim'i Türk'leştirmekti. Ben kıta komutanıydım, bize verilen emir 'Canlı
hiçbir şey bırakmayın' şeklindeydi."
SECAETTİN (Dersim Direnişi'nde
Rütbeli Asker. Musa Anter askerliğini yaparken Anter'in Bölük Komutanı. Anter'e
anlatıyor.):
"Dersim'de temizlik harekatına başlamıştık. Bir mağarada
bir aile bulduk. Dede, baba, anne ve 5-6 yaşlarında bir çocuk. Büyükleri orada
süngüleyerek temizledik. Çocuğun ağzınladan bir şey alırız diye öldürmedik.
Çünkü biz Dersimli yetişkinlerin ağzından bir şey alamıyorduk. Onları hemen
kesiyorduk. Çocuk korkmasın diye anasını, babasını ve dedesini keserken onu
uzaklaştırdık. Çocukla dost olmaya çalışıyorduk. Yemek verdik, şeker verdik,
yemiyordu. Bir ara üzerimizden bir uçağımız geçti. O, tuttuğumuz ve kasılı
vaziyette bulunan çocuk hemen gerildi, bir sopa aldı ve tıpkı bir tüfek gibi
uçağımıza nişan aldı. Bu hareketine oldukça kızmıştım. 'Temizleyin bu küfür***i'
diye emir verdim. Askerler süngülediler ve kayalıktan aşağı attılar."
DERSİM'İN BİN YILLIK DİRENİŞ TARİHİ - 3
1937- Türk birlikleri
Dersim'e girdi. Hozat'ın Bahtiyar, Yukarı Abbas, Karabal ve Ferhat aşiretleri,
Nazimiye'nin Haydaran, Mazgirt ilçesinin Demenan ve Yusufan aşiretleri direnişe
geçti. 21-22 Mart 1937 gecesi Pax Köprüsü Demenan ve Haydaran aşiretleri
tarafından yıkıldı, karakol basıldı.
1937 - 3 Mayıs'ta Hava Kuvvetleri
uçak filosu hava harekatına başladı.
1937 - Alişer ile Zarife 9 Temmuz
günü Rayber tarafından vuruldu, başları kesilerek Türk birliklerine teslim
edildi.
1937 - Bahtiyar Aşireti Lideri Şahin Ağa 26 Ağustos'ta süt
kardeşi Lolo Hıdır tarafından öldürüldü, başı kesilerek Hozat'a götürüldü.
1937 - 5 Eylül 1937'de Seyit Rıza Erzincan'da tuzağa düşürülerek
tutuklandı.
1937 - Nuri Dersim'i 11 Eylül'de yurt dışına çıktı.
1937 - Genelkurmay Başkanlığı birliklerin 22 Ekim'den itibaren
garnizonlarına dönmelerini emretti.
1937 - Seyit Rıza ile birlikte
tutuklu olan 11 yoldaşına 10 Kasım günü idam cezası verildi.
1937 -
Seyit Rıza ve yoldaşları 15 Kasım'ı 16 Kasım'a bağlayan gece Elazığ Buğday
Meydanı'nda idam edildi.
1937 - Alişer ile Zarife'yi öldüren Seyit
Rıza'nın yeğeni Rayber ve oğlu, Genelkurmay'ın emriyle Teştek'te kurşuna
dizildi.
1938 - Gençleri askere almak üzere 2 Ocak'ta Dersim'de bulunan
jandarma müfrezesi imha edildi, Mercan karakolu basıldı.
1938 - Türk
ordusu ilkbaharla birlikte Dersim'e yeni ve kapsamlı bir harekat başlattı.. Ağır
top, uçak ve tank eşliğinde girilen Dersim'de binlerce insan kurşunlarla
öldürüldü, binlercesi de evlere doldurularak yakıldı.
1938 - Ağustos
ayına kadar süren katliamdan arta kalanlar batı illerine sürgün edildi.
1948 - Dersim sürgünleri, bu yıl ilan edilen bir aftan yararlanarak
yurtlarına, Dersim'e geri döndü.