Zerdüşt Kürt’tür
Ateşe Tapmayanlar:
Zerdüştiler kitabının yazarı Sami Solmaz 1963 Diyarbakır doğumlu. 1984 yılında
fotoğrafa başladı. Uzun yıllar free lance gazetecilik ve reklam fotoğrafçılığı
yaptı. 1995 yılından bu yana Ortadoğu ile ilgili çalışmalar
yapmakta.
SAMİ SOLMAZLA YAPILAN RÖPORTAJIN TAM METNİ
Önce
Zerdüştiler’in ateşle bağlantılarından başlayalım isterseniz…Ateş Zerdüştiler
için ne anlam ifade eder? Kitabınızdan ateşe tapmadıklarını
öğrendik.
Özellikle kitabın ismini Ateşe Tapmayanlar koymamın nedeni,
ateşe tapınma olmamasından kaynaklanıyor. Sadece İslamiyet’in ve diğer semavi
dinlerin Zerdüştlüğü yok saymak ve bir şekilde kendi müritleri arasında tepki
duymalarını sağlayacak bir isimlendirme sadece. Ateşe Tapanlar diye
bilinmelerinin nedeni bu. İslamiyet’in yakıştırmasıdır bu.
Aşağılamak
için mi?
Aşağılamak için evet. Çünkü üç semavi din de Tanrı’ya tapınmayı
savunur. Bunlar da bu tanrıya tapıyorlar.
Ahura Mazda’ya…
Ahura
Mazda’ya evet. Üç din de tüm kaynaklarını bu dinden aldığı için onu bir biçimde
yok saymak durumundalar. O yüzden insanların gözünde küçültme amaçlı ortaya
çıkan bir söylem var. Zerdüştler’de ateşin önemi şu: İyilik ve kötülük her zaman
savaşım halindedir. Aydınlık ve ateş iyiliğin sembolüdür. Dünyayı yaratan
iyiliğin sembolüdür. İbadetlerinde olsun, evlerinde olsun, ya da her tür
törenlerinde olsun, ateş olmasının nedeni, aydınlığın dünyaya hakim olmasını
istemeleridir. Bu sadece bir semboldür.
Bunu gittikleri her yere
götürüyorlar.
Evet. Ateşin bir özelliği de şu, Zerdüşt döneminde,
özellikle M.Ö. 5., 6. yüzyıllarda yakılan ateşler var. Zerdüştilerin yazata
dedikleri melekler var. Bu yazatalara adanmış ateşler var. Kırallara adanmış
ateşler var. Din adamlarına adanmış ateşler var. Halka adanmış ateşler var.
Böyle değişik türde ateşler var. Ama onlar için en önemlisi zafer ateşi. O da 30
tane yazataya adanmış ateş. O dönemlerden kalan ateşler, özellikle bir tanesi,
zaten milattan öncesinden hiç ateş kalmamış ama, 1500 yıl öncesinden kalan
ateşler var, özellikle bir tanesini İran’ın Yezd kentindekini özellikle
koruyorlar. 60 yıl önce bir başka yerden Yezd’e getirirken bile söndürmeden
getiriyorlar. Öbür taraftan Anadolu Aleviliği’ne baktığınızda, ateş kutsal.
İslamiyet’te de kutsal…
Şamanizm’de de kutsaldır…
Şamanizm’de de
öyle. Bütün dünyada ateş kutsal. Ateş suyla söndürülmez. Ateşe işenmez. Ateşi
ancak toprakla söndürebilirsin. Ya da kendiliğinden sönecek. Bütün dinlerde
ateşin belli bir önemi varken bu adamlara Ateşe Tapanlar diye saldırıyorlar. Bu
olacak bir şey değil yani.
Zerdüşt’ün doğumuyla ilgili olarak çeşitli
söylentiler var. M.Ö. 6.yüzyıl hatta tam olarak 683 yılını zikrediyorsunuz siz,
ya da 1100’lü yıllardan söz ediliyor. Nereden kaynaklanıyor bu fark? Hangisi
doğru?
Bakın tarihte kesindir diye bir şey yok. Bilgilerin bugüne
gelmesini sağlayan vakanüvisler var. Yazılı bir kültür olmadığı için sözlü
anlatımlar, daha sonra birileri çıkıp yüz hatta binlerce yıl önce olmuş şeyleri
o anki mantığıyla yazmaya çalışmış. Bizim yaptığımız gibi. Biz de aynı şeyi
yapıyoruz aslında. Bizim avantajımız şu, birçok veriyi alabiliyoruz. M.Ö. 683
yılını ileri sürmemin nedeni, İran’daki Persepolis’in yapım tarihi olması..Kıral
Darius zamanında yapılıyor. Kıral Cemşid ve Zerdüşt’e adanarak yapılıyor.
Persepolis’in yapım tarihi M.Ö. 5. yüzyıl. Karıl Cemşid’in Pers imparatoru
olarak yaşadığı dönem, 600’lü yıllar.
Ola olsa o yıllar olabilir
diyorsunuz…
Bana en mantıklı gelen yıllar bunlar.
Örneğin M.Ö.
9.yüzyıla tarihlenen bir olay, anekdot falan yok mu?
1200’lü yılları
iddia edenlerin de çok fazla anlattıkları bir şey yok. Zerdüşt Medler arasında
kabul görmüyor. Kutsal Kitap Avesta’da Kıral Cemşid’den Yima (doğru
mu?)
diye bahseder. Bir söylenceye göre Tanrı Ahura Mazda peygamberliği
Yima’ya buyurur ama o kabul etmez. Kutsal Kitap’ın bazı bölümlerinde böyle
şeyler de var.
Zerdüşt yedi yaşında eğitim almak için Burzin Kurus’un
yanına gider ve sekiz yıl sonra evine döndüğünde ülkesi Aria’nın vatanları
Moğolistan Dağları ve kuzeydeki ovalar olan Turanlılar tarafından işgal
edildiğini görür diyorsunuz kitabınızda. Bu tarihi kayıtlarda da var mı, eğer
varsa oradan da 6.yüzyıl savı güçlendirilebilir…
Öylesine çok kesin
tarihi kanıtlar yok. Bunlar efsanevi anlatımlardan benim
çıkarsamalarım.
Peki kim bu Turanlılar?
Moğollar… Moğollar o
dönemlerde Afganistan’ın alt tarafına kadar İran’ın büyük bir bölümünü istila
ediyor. ………….
Benim bildiğim Moğollar çok daha sonra ortaya
çıkıyor.
Sadece Turanlılar diye geçiyor. Mesela bir Tir efsanesi vardır.
Turanlılar’dan Afrasiyap’tan bahseder.
Evet evet, Türkler de ona sahip
çıkar, İranlılar da, hatta Kürtler de değil mi? İnsan kahraman olunca sahip
çıkan çok oluyor.
Peki Zerdüşti kadınların başlarını örtmesinin
nedeni nedir acaba?
Zerdüştlük’te kapanmak yok. Ama şu an İran’daki
rejimden kaynaklı. Başlarını örtmek zorunda kalmışlar. Mesela Hindistan’daki
Zerdüştiler örtmüyor başlarını.
Günde beş kez ibadet olayı İslamiyet
tarafından alınmış bir şey olarak yorumlanabilir mi?
Evet. Çünkü ibadet
zamanlarına baktığınız zaman ilk ibadet, gün doğmadan önceki 36.dakikadan
başlayıp öğlene yakın bir saate kadar sürüyor. Bu süre içinde sabah ibadetinizi
yapabilirsiniz.
Zamanlar da uyuşuyor.
Zamanlar bire bir
aynı.
Hıristiyanlar da Zerdüştiler’in üç kez çan çalmasını almış
galiba.
Hayır Zerdüştiler günde kaç kez ibadet ediyorsa o zamanlar çan
çalıyor. Her ibadet öncesi üç kez çan çalıyor.
O zaman beş kez yani öyle
mi?
Evet beş kez.
Ama bu da bir simge olarak Hıristiyanlığa geçmiş
gibi… Aslında bunu biraz konuşalım isterseniz. Zerdüştiler zaten iddia ediyorlar
ki, “Bizim âdetlerimizi siz bizden aldınız” diye. Hakikaten bunu doğrulayacak
şeyler var, neler söyleyeceksiniz bu konuda…
Zerdüştler’in Kutsal Kitabı
Türkçe’ye çevrilmedi. Başka da bir tek İngilizce’ye 1895 yılında
çevrildi.
Çok geç bir tarihmiş… Özel bir nedeni var mı?
Hep yok
saymışlar. Kimse ihtiyaç da duymuyor böyle bir şeye. Onun için de karşılaştırma
yapma şansımız yok. Üç din de birbirini kabul ettiği için Kutsal Kitapları
karşılaştırsanız da örneğin İslamiyet “Biz diğer dinlerin devamıyız, en son ve
tek kutsal din biziz” der. Yahudiler farklı söyler, Hıristiyanlar farklı söyler.
Ama hiçbir Yahudi İslamiyet’i de yadsımaz. Sonuçta Museviler şunu söyler:
“İslamiyet ve Hıristiyanlık bizlerin devamıdır, bizlerden almışlardır her şeyi.”
Onun için kutsal kitapları koyup karşılaştırmak gerekiyor. Bu da çok uzun zaman
alacak bir şey.
Çok iyi bilmek de gerekiyor.
Bir de o var tabii.
Böyle başladığım bir çalışma var. Temel olarak dört tane kutsal kitabı alıp,
yazılış tarihlerine göre önce Avesta, sonra Tevrat, İncil ve Kuran’ı incelemek
istiyorum. Örneğin Nuh Tufanı. Her birinde nasıl yazıyor? Eski mitolojideki
karşılığı ne? Sırat Köprüsü
örneğin, Cennet-Cehennem, Yaratılış… bu konularda yazılanları kutsal kitapları
karşılaştırarak, onları yorum bile yapmadan alıp alt alta koymak istiyorum. En
alta da mitolojideki karşılığını koyacağım. Yorumu okuyucuya
bırakacağım.
Ne kadar birbirlerine benzediği ya da benzemediği çıkacak
değil mi?
Evet.
Bir de 21 Mart olayını konuşalım istiyorum. Tüm
kültürlerde olan bir şey bu 21 Mart.
Özellikle Ortadoğu’da birçok kültüre
girmiş olmasının nedeni, Zerdüştiler’de ve eski İran takvimi de 21 Mart’ta
başlıyor. Çeşitli rivayetler var bununla ilgili. Newroz dediğimiz şey var. 21
Mart İran topraklarının kurtulduğu gün. 21 Mart Demirci Kawa’nın Kıral Dehak’ı
öldürdüğü gün. Böyle bir sürü efsane var. Zerdüştiler için 21 Mart’ın önemi,
Zerdüşt’ün peygamberliğini ilan ettiği gün olmasından kaynaklanıyor. Kürtler’in
Kıral Dehak, İranlılar’ın Zohak dediği, Kutsal Kitap Avesta’da da Azdehak diye
geçen kıralın öldürüldüğü gün aslında 21 Mart. Yeni yılın başlangıcı olarak da
kabul edildiği için de Ortadoğu’da birçok millete de geçmiş durumda. Özellikle
Persler’in o yayıldığı dönemlerde… Çünkü Persler’in Yunan üzerine seferleri var.
Hep bu topraklardan geçmişler. Mardin’de Kıral Darius’un yaptığrdığı ve sadece o
seferlerde kullanılan bir konak var. Dara harabeleri denilen şey. Hindikuş’tan
Nil Nehri’ne kadar, Ege Denizi’ne kadar sürekli seferler var. Bütün coğrafyayı
uzunca bir dönem, yüzlerce yıl etkisi altına almış olduğu için, Pers
İmparatorluğu’nun da resmi devlet dini olduğu için tüm kültürlere bu yansıyor.
Bir şekilde kılıç zoruyla yansıyor ama daha sonraki zamanlarda çeşitli
kültürlerde bu değişime uğruyor.
Ama sanki insanlar 21 Mart ile doğanın
uyanışını epey bir zaman önce algılamışlar. Çok eski çağlardan beri
sanırım.
Zerdüştilik’teki en önemli şeylerden bir tanesi de o dönemde…
Örneğin Medler göçebe olarak yaşıyor. Persler daha yerleşikler. Medleri o göçebe
yaşamdan kurtarmak için toprağa dayalı, tarıma dayalı bir yaşam kurmuş Zerdüşt.
İnsanları göçebe hayattan kurtarıp yerleşik hayata geçirmek için toprakla
tanıştırmış onları. Her taraf çöl, düşünün. Öyle şeyler yapmış ki her doğan, her
ölen insan için bir tane ağaç dikmek gibi bir gelenek var. Bu halen sürüyor
mesela. Çölü başka türlü nasıl yeşerteceksiniz? Tek tek bireylere bu bilinci
aşılayacaksınız ki çöl de adam olsun.
Peki Zerdüşt’ün genel olarak
hayatın tüm alanlarını düzenlememek gibi bir ilkesi var. Yani insanları daha
serbest bırakmaktan, daha sonraki dinlere baktığımız zaman insanları daha
zapturapt altına almaya doğru bir gidiş var gibi. Böyle bir süreci siz de
algılıyor musunuz?
İslamiyet’i ele alalım mesela. Bir çocuk suçlu doğuyor
mesela. Her doğan çocuk suçlu doğuyor. Eğer Adem ve Havva’nın çocukları isek
suçluyuz. Cennet’ten kovulduk bir kere. Öbür taraftan baktığınızda kader denen
bir şey var. Tanrı kaderimizi belirliyor, biz doğmadan önce belirlemiş. Yani
benim hata yapacağımı da biliyor. O zaman tanrıyı ciddi anlamda sorgulamak
lazım. Zerdüştlük’te de Tanrı insanları iyi bir akılla yaratıyor. Zerdüşt’ün
hayatın bütün alanlarını belirleyecek yasalar koymamasının nedeni bu zaten.
İnsanları özgür bırakıyor. Ama temel şeyleri veriyor. İyi Düşünce, İyi Söz, İyi
İş. Zaten dinin temel felsefesi bu üçleme. Düşünce iyi düşünülsün, söz iyi
söylensin, iş iyi yapılsın. Tanrı size o aklı verdikten sonra sizi sınıyor. Bu
ama İslamiyet’teki gibi bir sınama değil. Size doğru bir yaşam veriyor. Ama öbür
taraftan Şeytan’ı da yani kötülüğü de gösteriyor. Kötülüğe karşı savaşımda seni
serbest bırakıyor. Hayatın diğer alanlarında da “ne yiyeceksin, ne içeceksin, ne
giyineceksin, karınla nasıl yatacaksın falan hiçbirine karışmıyor. Daha sonraki
dinlere bakıyorsun, Yahudilik’te de böyle, 1948’de İsrail kurulduktan sonra
biraz değişim var… Eski Ortodoks Yahudiler’e bakıyorsun, giyimlerine,
yaşamlarına, cinselliği nasıl yaşadıklarına bakıyorsun, hele hele cinsellik…
Cinsellik sadece üreme amacıyla yapılması gereken bir şey dinlerine göre.
Karınızla yatacağınız zaman beden bedene değmeyecek. Yahut bir çarşaf
koyacaksınız araya. Amaç bedensel zevklerden vazgeçmek. İslamiyet’te de benzer
şeyler var. Bunlar ne kadar uygulanıyor, tabii bu sorgulanabilir bir
şey.
Yahudiler’de de bunun uygulandığını zannetmiyorum.
Uygulayan
çok. İsrail’de bunu uygulayan çok. Katolikleri alın…
Katoliklik’te bir
kere evleniyorlar, bir daha boşanmıyorlar. Zerdüşlük’te de aynısı var. Galiba
Zerdüştilerden almışlar bu ilkeyi.
Evet oradan alınma.
Yakın
akraba evliliği var Zerdüştlük’te, neden böyle bir şeye ihtiyaç
duymuşlar?
Sanıyorum o İslamiyet’in yayılmaya başladığı dönemden sonra
daraldıkları için, daha kapalı bir toplum oluşturdukları için ortaya çıkmış bir
şey.
Zerdüşt böyle bir şey söylemiyor yani…
Yok hayır. Şu anda
yaşayan Zerdüştler’e ilişkin bir şey bu. Düşünün dünyada yirmi ülkede sadece 170
bin kişiler. Bunun 50 bine yakını İran’da. Dininizi de korumak gibi bir derdiniz
var. O yüzden Müslüman olarak biriyle evlenmek yerine yakın akraba ile
evleniyorsunuz.
Tüm peygamberlere dayandırılan bazı söylenceler var.
Ateşle bağlantılı efsaneler bunlar. Acaba bu söylenceler onlara kutsiyet
kazandırmak için midir?
Evet. İbrahim peygamber ile ilgili olarak anlatır
tüm kitaplar. Kıral Nemrud İbrahim’i ateşe atar ve ateş onu
yakmaz.
Zerdüşt ile İbrahim arasında bir bağ var mı?
Bir rivayete
göre İbrahim ile Zerdüşt aynı kişidir. Bana da mantıklı geliyor.
Tarihsel
olarak örtüşüyor mu peki?
Örtüşüyor. Anlatım aynı. İbrahim doğmadan önce
büyücübaşı, Kıral Nemrud’a der ki, “Bir çocuk doğacak ve bu çocuk seni tahtından
edecek.” Onun üzerine Nemrud tüm hamile kadınlar doğurdukları an tüm çocukları
öldürtüyor. Bir tek İbrahim’in annesi gidiyor ve mağarada doğuruyor. Zerdüşt’te
de aynı şey var. Çok sağlam olmamakla beraber İbrahim’in Zerdüşt ile aynı kişi
olduğuna dair savlar da var.
Tanrı ile konuşma tüm dinlerde vardır. Hep
dağa çıkılır, bir mağaraya girilir, sonra ortak efektler vardır. Önce korkunç
bir gök gürültüsünü andıran ses, sonra çok parlak bir ışık içinde kalma hali… En
son da ya aklî olarak, ya da gerçek bir ses duyularak bir şeyler tebliğ edilir.
Böyle bir ritüele ne gerek vardır bütün dinlerde?
Ben din uzmanı değilim
ama sanırım insanlara daha inandırıcı gelmesi için. Aslında orada Tanrı’nın
kelamı yok. Ben Muhammed’e de bakıyorum, İsa’ya, Musa’ya da, kutsal kitaplarında
yazmış oldukları şeylerin hepsi, kendi kafalarında oluşturdukları ama benim
düşüncem diye insanlara sunduklarında kabul görmeyeceğini bildikleri şeyler.
Hele o dönemde… Mucizevi şeylerle anlatmanız gerekiyor ki insanlar kabullensin.
Daha da komedisi, 1847 yılında İran’da Bap diye bir adam çıkıyor, (bap kapı
demektir) bir yıl boyunca İran’ın her tarafını, kasaba kasaba, köy köy dolaşıyor
hem de yürüyerek. Her evin kapısını çalıyor ve bir şey söylüyor. “Mehdi gelecek”
diyor. Zaten kutsal kitaplarda bin ya da iki bin yıl sonra yeni bir Mehdi’nin
geleceğini yazıyor. Bu adam 1848 yılında, yani tam bir yıl sonra bir adam
çıkıyor, kendi ismine Bahaullah diyor. Ve dinini kuruyor.
Şu an dünyada
en hızlı yayılan tek din. Türkiye’de de sayısı azımsanmayacak kadarlar. Bu adam
doğrudan ortaya çıkıp “Ben mehdiyim” dese, kabul görür müydü? Söylediklerine
bakıyorsunuz, Budizm’i bile yadsımıyor, Şamanizm’i bile yadsımıyor. Hatta
Hazreti Buda, Hazreti Şaman diyor. Böyle söylemleri de var. Eski dönemlerde ise
daha mucizevi şeylerin olması gerekiyor. Daha önce söylenmiş hiçbir şey yok. Ne
tanrı kavramı var, ne kutsal kitap var. İnsanlar ancak mucizelere inanıyor. Bir
mucize olacak ki insanlar “haa tamam o zaman” demeliler. Bahailik onlara bakınca
daha kolay bir ortaya çıkışı var. Zaten kutsal kitaplarda var. Mehdinin
geleceğini yazıyorlar. Onun hazırlığı yapılmış yani. Şimdi Muhammed olsun,
Zerdüşt olsun, peygamberliğin tebliği bire bir aynıdır. Bakıyorsunuz, Zerdüşt
Muhammed’ten tam bin yıl öncedir. İnsanlar kendileri sorgulasınlar…
Ateş
tapınaklarındaki küllerin içinde insan kemiklerinin bulunduğundan söz
ediyorsunuz kitabınızda…
Ateş tapınakları değil, kül tepeleri var.
Zerdüştlük’te gömme yok. Yakma da yok. Yırtıcı hayvanlar parçalıyor cesedi.
Sessizlik Kulesi dedikleri bir yer yapıyorlar, yerleşim yerlerinin dışında.
100-150 metre yüksekliğindeki bir tepenin üzerine kuruluyor bu kuleler. 30 metre
çapında dokuz tane platform var. Üçü erkek, üçü kadın üçü de çocuklar için.
Değişik boylarda yapılıyor ki 1,90 metre boyundaki insan da sığabilsin, daha
küçükleri de. Yırtıcı hayvanlar parçalıyor bunları. Bunun mantığı, çürüyen
bedenin toprağı ve suyu kirletmesini önlemek. Geriye kemikleri kalıyor.
Kemiklerin de bir biçimde yok edilmesi gerekiyor. Kemikler bir süre güneşte
bekletiliyor kirece bulanarak. O süreçte un ufak oluyor kemikler. Kemiklerden
arta kalanları da belli yerler var, kül tepeleri denilen. Ya da Sessizlik
Kulesi’nin içine atılıyor, dibindeki kanallara suyla bırakılıyor. Bazen de bu
kemik kalıntılarına özel bir yer yapıp oralara gömüyorlar. Kül tepeleri
dedikleri yerler de bunlar.
Türkiye’de var mı
Zerdüştler?
İslamiyet ile beraber Anadolu’dan gitmişler. Çok eskiden…
İslamiyet’in yayıldığı döneme kadar Ortadoğu’daki en baskın din
bunlar.
Zerdüştiler’de evlilik törenine ilişkin yazdıklarınızda şöyle
şeyler vra. Kızın yani gelinden beklenenlere baktım. Nezaket, kibarlık, itaat
bekleniyor. İyi huylu, sevimli olması isteniyor. Kadının yeri bu dinde de ikinci
sırada gibi bir hava var. Yanılıyor muyum?
Bir biçimde…
Bütün
dinlerin söylemi bu mudur? Kadın hep ikinci planda…
Evet, ataerkil
düzen..
Zerdüştiler’de bir kez evlenince bir daha boşanamamanın nedeni
nedir sizce? Neyi korumaya çalışıyorlar bunu yaparak?
Birincisi dinlerini
korumak sonra da kendilerini korumak adına yapıyorlar. Aynı insanla evli olmak
da sadakati getiriyor.
Çok mantıklı bir açıklaması yok ama değil
mi?
Mantıklı bir açıklaması yok evet.
Dua okuma törenlerinin çok
katı göründüğünden söz ediyorsunuz. Çok mu uzun sürüyor bu
ibadetler?
Hayır hayır. Norma ibadetleri en fazla 10 veya 15 dakika
sürüyor. Ben kitapta bu törenleri anlatırken öyle bir hava çıkmış olabilir. Ama
öyle uzun şeyler değil bu törenler. Örneğin sabah gün doğmadan önceki bir
zamanda başlıyor sabah ibadeti, öğlene kadar sürüyor. Bu süre içindeki herhangi
bir zaman ibadetinizi yapabilirsiniz. Bu da 10 ya da 15 dakika sürüyor. İbadet
sırasında da dualar okuyorlar, dinin sembolü olan kemeri çıkarıp o kemer
üzerinde yemin edip tekrar takıyorlar. Ama din adamlarının kendi aralarında
yaptıkları törenler uzun sürüyor. Ya da kemer takma töreni, üç saat falan
sürüyor. O da çok özel bir durum. İnsanın hayatında bir kere yaşayacağı bir şey
bu. O yüzden görkemli törenler yapıyorlar.
Hiçbir insanın gece
gömülmemesi var dinlerin neredeyse tümünde. Yani toprağa gömülme âdeti olan
dinlerden söz ediyorum tabii. Bunun amacı da ölenin vücudunu güneşe göstermek.
Güneşin özel bir anlamı var insanlık için.
Ateş ne anlam ifade ediyorsa
güneş de o anlamı ifade ediyor.
Aleviler’de de var bu. Güneşe dönerler
yüzlerini. Hatta Güneş’in Hazreti Ali’nin simgesi olduğu söylenir.
Değil
işte. Anadolu Aleviliği’nin İslamiyet ile hiçbir alakası yoktur incelerseniz.
Ali ile de alakası yok aslında. Bölge bölge alırsanız, Tunceli tamamıyla
Zerdüştlük var. Bingöl, Muş oralardaki Alevileri alırsanız, tamamıyla Yezidilik
var. Tokat, Çorum, Kırşehir, Nevşehir’i alırsanız tamamıyla Şamanizm var.
Tunceli’de, Bingöl’de, Muş’ta, bütün eski yerleşim birimlerinde evlerin kapıları
doğuya dönüktür. Güneşin doğduğu yere dönüktür yani. Sabah kalkar kalkmaz güneşe
karşı dua edilir. Danslı ya da müzikli ayin İslamiyet’te asla yoktur.
Zerdüştler’de İslamiyet’in yayılmaya başladığı dönemde göç edebilenler ediyor.
Anadolu’da da aynı şey. Özellikle Osmanlı’nın Hilafeti devralmasından sonra bir
şekilde bu coğrafyada yaşamak gibi bir derdi var insanların. Terk edecek
durumları yok. İslamiyet’e entegrasyonun en kolay yolu Ali taraftarı olmak
olduğu için Alevilik diye farklı bir şey oluşuyor. Anadolu Aleviliği, tamamıyla
İslamiyet’e Şamanistlerin, Zerdüştilerin, Yezidilerin entegrasyonunun bir
biçimi.
Zerdüştiler’de de Humata, Hukhata, Hawaraşta diye adlandırılan,
İyi Düşünce, İyi Söz ve İyi İş olarak Türkçe’ye çevrilen birdüşünce sistemi var.
Hıristiyanlığa da, İslamiyet’e de baktığımızda tüm dinlerin insanların genel
olarak kötü olduğu ve iyi yola çevrilmesi gibi bir amacın olduğu görülüyor.
Sizde de böyle bir sezgi oluştu mu…
Din sosyolojisiyle uğraşan bir
arkadaşımın çok hoş bir tanımlaması var. Adı Ulus Paker. ODTÜ’den. O diyor ki
“Eğer tanrı On Emri Musa’nın kulağına fısıldadıysa bunu Hammurabi’den çalmış
demektir.” Yani Hammurabi’nin kanunlarını alın ya da Sumer mitolojisini alın,
göreceksiniz ki bütün dinlerin kaynağı oradadır.
Bütün dinler birbirinden
alıntı gibi.
Zerdüştlük de bana göre Şamanizm’e bir tepki olarak ortaya
çıkmış. Şamanizm’de olan bir sürü şeyi yadsı¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤ onu tek tanrılı hale
getirip oluşturulmuş bir din.
Zerdüşt’ün Kürt kökenli olduğunu öne
sürüyorsunuz kitabınızda. Bu sonuca nasıl vardınız?
Kürtler’in kökeni
Medler’e dayandırıyorum. Hatta kitapta Medler’in boylarından söz ediyorum. Magi
diye bir boy var. Zerdüştler’e Mecusi denmesinin nedeni Arapça’da g harfinin
olmamasındandır. Büyü ile uğraştıkları için bu boy, Magi sözcüğü batı dillerine
de magic olarak geçmiştir. Magiler de Medler’in bir boyudur. Bu yüzden Zerdüşt
Kürt’tür.
Zerdüşt biliyor muydu kendisinin böyle ayrı bir boya ait
olduğunu?
Tabii, mesela Medler arasında kabul görmüyor. Pers İmparatoru
Kıral Cemşid’e gidiyor ve Persler’in arasında daha çok kabul görüyor. Sonra
Persler’le birlikte yaşamaya başlıyor. Persler’in de resmi dini oluyor
Zerdüştilik. Med kökenli olduğu kesin ama.
Ateşe Tapmayanlar:
Zerdüştiler kitabının yazarı Sami Solmaz 1963 Diyarbakır doğumlu. 1984 yılında
fotoğrafa başladı. Uzun yıllar free lance gazetecilik ve reklam fotoğrafçılığı
yaptı. 1995 yılından bu yana Ortadoğu ile ilgili çalışmalar
yapmakta.
SAMİ SOLMAZLA YAPILAN RÖPORTAJIN TAM METNİ
Önce
Zerdüştiler’in ateşle bağlantılarından başlayalım isterseniz…Ateş Zerdüştiler
için ne anlam ifade eder? Kitabınızdan ateşe tapmadıklarını
öğrendik.
Özellikle kitabın ismini Ateşe Tapmayanlar koymamın nedeni,
ateşe tapınma olmamasından kaynaklanıyor. Sadece İslamiyet’in ve diğer semavi
dinlerin Zerdüştlüğü yok saymak ve bir şekilde kendi müritleri arasında tepki
duymalarını sağlayacak bir isimlendirme sadece. Ateşe Tapanlar diye
bilinmelerinin nedeni bu. İslamiyet’in yakıştırmasıdır bu.
Aşağılamak
için mi?
Aşağılamak için evet. Çünkü üç semavi din de Tanrı’ya tapınmayı
savunur. Bunlar da bu tanrıya tapıyorlar.
Ahura Mazda’ya…
Ahura
Mazda’ya evet. Üç din de tüm kaynaklarını bu dinden aldığı için onu bir biçimde
yok saymak durumundalar. O yüzden insanların gözünde küçültme amaçlı ortaya
çıkan bir söylem var. Zerdüştler’de ateşin önemi şu: İyilik ve kötülük her zaman
savaşım halindedir. Aydınlık ve ateş iyiliğin sembolüdür. Dünyayı yaratan
iyiliğin sembolüdür. İbadetlerinde olsun, evlerinde olsun, ya da her tür
törenlerinde olsun, ateş olmasının nedeni, aydınlığın dünyaya hakim olmasını
istemeleridir. Bu sadece bir semboldür.
Bunu gittikleri her yere
götürüyorlar.
Evet. Ateşin bir özelliği de şu, Zerdüşt döneminde,
özellikle M.Ö. 5., 6. yüzyıllarda yakılan ateşler var. Zerdüştilerin yazata
dedikleri melekler var. Bu yazatalara adanmış ateşler var. Kırallara adanmış
ateşler var. Din adamlarına adanmış ateşler var. Halka adanmış ateşler var.
Böyle değişik türde ateşler var. Ama onlar için en önemlisi zafer ateşi. O da 30
tane yazataya adanmış ateş. O dönemlerden kalan ateşler, özellikle bir tanesi,
zaten milattan öncesinden hiç ateş kalmamış ama, 1500 yıl öncesinden kalan
ateşler var, özellikle bir tanesini İran’ın Yezd kentindekini özellikle
koruyorlar. 60 yıl önce bir başka yerden Yezd’e getirirken bile söndürmeden
getiriyorlar. Öbür taraftan Anadolu Aleviliği’ne baktığınızda, ateş kutsal.
İslamiyet’te de kutsal…
Şamanizm’de de kutsaldır…
Şamanizm’de de
öyle. Bütün dünyada ateş kutsal. Ateş suyla söndürülmez. Ateşe işenmez. Ateşi
ancak toprakla söndürebilirsin. Ya da kendiliğinden sönecek. Bütün dinlerde
ateşin belli bir önemi varken bu adamlara Ateşe Tapanlar diye saldırıyorlar. Bu
olacak bir şey değil yani.
Zerdüşt’ün doğumuyla ilgili olarak çeşitli
söylentiler var. M.Ö. 6.yüzyıl hatta tam olarak 683 yılını zikrediyorsunuz siz,
ya da 1100’lü yıllardan söz ediliyor. Nereden kaynaklanıyor bu fark? Hangisi
doğru?
Bakın tarihte kesindir diye bir şey yok. Bilgilerin bugüne
gelmesini sağlayan vakanüvisler var. Yazılı bir kültür olmadığı için sözlü
anlatımlar, daha sonra birileri çıkıp yüz hatta binlerce yıl önce olmuş şeyleri
o anki mantığıyla yazmaya çalışmış. Bizim yaptığımız gibi. Biz de aynı şeyi
yapıyoruz aslında. Bizim avantajımız şu, birçok veriyi alabiliyoruz. M.Ö. 683
yılını ileri sürmemin nedeni, İran’daki Persepolis’in yapım tarihi olması..Kıral
Darius zamanında yapılıyor. Kıral Cemşid ve Zerdüşt’e adanarak yapılıyor.
Persepolis’in yapım tarihi M.Ö. 5. yüzyıl. Karıl Cemşid’in Pers imparatoru
olarak yaşadığı dönem, 600’lü yıllar.
Ola olsa o yıllar olabilir
diyorsunuz…
Bana en mantıklı gelen yıllar bunlar.
Örneğin M.Ö.
9.yüzyıla tarihlenen bir olay, anekdot falan yok mu?
1200’lü yılları
iddia edenlerin de çok fazla anlattıkları bir şey yok. Zerdüşt Medler arasında
kabul görmüyor. Kutsal Kitap Avesta’da Kıral Cemşid’den Yima (doğru
mu?)
diye bahseder. Bir söylenceye göre Tanrı Ahura Mazda peygamberliği
Yima’ya buyurur ama o kabul etmez. Kutsal Kitap’ın bazı bölümlerinde böyle
şeyler de var.
Zerdüşt yedi yaşında eğitim almak için Burzin Kurus’un
yanına gider ve sekiz yıl sonra evine döndüğünde ülkesi Aria’nın vatanları
Moğolistan Dağları ve kuzeydeki ovalar olan Turanlılar tarafından işgal
edildiğini görür diyorsunuz kitabınızda. Bu tarihi kayıtlarda da var mı, eğer
varsa oradan da 6.yüzyıl savı güçlendirilebilir…
Öylesine çok kesin
tarihi kanıtlar yok. Bunlar efsanevi anlatımlardan benim
çıkarsamalarım.
Peki kim bu Turanlılar?
Moğollar… Moğollar o
dönemlerde Afganistan’ın alt tarafına kadar İran’ın büyük bir bölümünü istila
ediyor. ………….
Benim bildiğim Moğollar çok daha sonra ortaya
çıkıyor.
Sadece Turanlılar diye geçiyor. Mesela bir Tir efsanesi vardır.
Turanlılar’dan Afrasiyap’tan bahseder.
Evet evet, Türkler de ona sahip
çıkar, İranlılar da, hatta Kürtler de değil mi? İnsan kahraman olunca sahip
çıkan çok oluyor.
Peki Zerdüşti kadınların başlarını örtmesinin
nedeni nedir acaba?
Zerdüştlük’te kapanmak yok. Ama şu an İran’daki
rejimden kaynaklı. Başlarını örtmek zorunda kalmışlar. Mesela Hindistan’daki
Zerdüştiler örtmüyor başlarını.
Günde beş kez ibadet olayı İslamiyet
tarafından alınmış bir şey olarak yorumlanabilir mi?
Evet. Çünkü ibadet
zamanlarına baktığınız zaman ilk ibadet, gün doğmadan önceki 36.dakikadan
başlayıp öğlene yakın bir saate kadar sürüyor. Bu süre içinde sabah ibadetinizi
yapabilirsiniz.
Zamanlar da uyuşuyor.
Zamanlar bire bir
aynı.
Hıristiyanlar da Zerdüştiler’in üç kez çan çalmasını almış
galiba.
Hayır Zerdüştiler günde kaç kez ibadet ediyorsa o zamanlar çan
çalıyor. Her ibadet öncesi üç kez çan çalıyor.
O zaman beş kez yani öyle
mi?
Evet beş kez.
Ama bu da bir simge olarak Hıristiyanlığa geçmiş
gibi… Aslında bunu biraz konuşalım isterseniz. Zerdüştiler zaten iddia ediyorlar
ki, “Bizim âdetlerimizi siz bizden aldınız” diye. Hakikaten bunu doğrulayacak
şeyler var, neler söyleyeceksiniz bu konuda…
Zerdüştler’in Kutsal Kitabı
Türkçe’ye çevrilmedi. Başka da bir tek İngilizce’ye 1895 yılında
çevrildi.
Çok geç bir tarihmiş… Özel bir nedeni var mı?
Hep yok
saymışlar. Kimse ihtiyaç da duymuyor böyle bir şeye. Onun için de karşılaştırma
yapma şansımız yok. Üç din de birbirini kabul ettiği için Kutsal Kitapları
karşılaştırsanız da örneğin İslamiyet “Biz diğer dinlerin devamıyız, en son ve
tek kutsal din biziz” der. Yahudiler farklı söyler, Hıristiyanlar farklı söyler.
Ama hiçbir Yahudi İslamiyet’i de yadsımaz. Sonuçta Museviler şunu söyler:
“İslamiyet ve Hıristiyanlık bizlerin devamıdır, bizlerden almışlardır her şeyi.”
Onun için kutsal kitapları koyup karşılaştırmak gerekiyor. Bu da çok uzun zaman
alacak bir şey.
Çok iyi bilmek de gerekiyor.
Bir de o var tabii.
Böyle başladığım bir çalışma var. Temel olarak dört tane kutsal kitabı alıp,
yazılış tarihlerine göre önce Avesta, sonra Tevrat, İncil ve Kuran’ı incelemek
istiyorum. Örneğin Nuh Tufanı. Her birinde nasıl yazıyor? Eski mitolojideki
karşılığı ne? Sırat Köprüsü
örneğin, Cennet-Cehennem, Yaratılış… bu konularda yazılanları kutsal kitapları
karşılaştırarak, onları yorum bile yapmadan alıp alt alta koymak istiyorum. En
alta da mitolojideki karşılığını koyacağım. Yorumu okuyucuya
bırakacağım.
Ne kadar birbirlerine benzediği ya da benzemediği çıkacak
değil mi?
Evet.
Bir de 21 Mart olayını konuşalım istiyorum. Tüm
kültürlerde olan bir şey bu 21 Mart.
Özellikle Ortadoğu’da birçok kültüre
girmiş olmasının nedeni, Zerdüştiler’de ve eski İran takvimi de 21 Mart’ta
başlıyor. Çeşitli rivayetler var bununla ilgili. Newroz dediğimiz şey var. 21
Mart İran topraklarının kurtulduğu gün. 21 Mart Demirci Kawa’nın Kıral Dehak’ı
öldürdüğü gün. Böyle bir sürü efsane var. Zerdüştiler için 21 Mart’ın önemi,
Zerdüşt’ün peygamberliğini ilan ettiği gün olmasından kaynaklanıyor. Kürtler’in
Kıral Dehak, İranlılar’ın Zohak dediği, Kutsal Kitap Avesta’da da Azdehak diye
geçen kıralın öldürüldüğü gün aslında 21 Mart. Yeni yılın başlangıcı olarak da
kabul edildiği için de Ortadoğu’da birçok millete de geçmiş durumda. Özellikle
Persler’in o yayıldığı dönemlerde… Çünkü Persler’in Yunan üzerine seferleri var.
Hep bu topraklardan geçmişler. Mardin’de Kıral Darius’un yaptığrdığı ve sadece o
seferlerde kullanılan bir konak var. Dara harabeleri denilen şey. Hindikuş’tan
Nil Nehri’ne kadar, Ege Denizi’ne kadar sürekli seferler var. Bütün coğrafyayı
uzunca bir dönem, yüzlerce yıl etkisi altına almış olduğu için, Pers
İmparatorluğu’nun da resmi devlet dini olduğu için tüm kültürlere bu yansıyor.
Bir şekilde kılıç zoruyla yansıyor ama daha sonraki zamanlarda çeşitli
kültürlerde bu değişime uğruyor.
Ama sanki insanlar 21 Mart ile doğanın
uyanışını epey bir zaman önce algılamışlar. Çok eski çağlardan beri
sanırım.
Zerdüştilik’teki en önemli şeylerden bir tanesi de o dönemde…
Örneğin Medler göçebe olarak yaşıyor. Persler daha yerleşikler. Medleri o göçebe
yaşamdan kurtarmak için toprağa dayalı, tarıma dayalı bir yaşam kurmuş Zerdüşt.
İnsanları göçebe hayattan kurtarıp yerleşik hayata geçirmek için toprakla
tanıştırmış onları. Her taraf çöl, düşünün. Öyle şeyler yapmış ki her doğan, her
ölen insan için bir tane ağaç dikmek gibi bir gelenek var. Bu halen sürüyor
mesela. Çölü başka türlü nasıl yeşerteceksiniz? Tek tek bireylere bu bilinci
aşılayacaksınız ki çöl de adam olsun.
Peki Zerdüşt’ün genel olarak
hayatın tüm alanlarını düzenlememek gibi bir ilkesi var. Yani insanları daha
serbest bırakmaktan, daha sonraki dinlere baktığımız zaman insanları daha
zapturapt altına almaya doğru bir gidiş var gibi. Böyle bir süreci siz de
algılıyor musunuz?
İslamiyet’i ele alalım mesela. Bir çocuk suçlu doğuyor
mesela. Her doğan çocuk suçlu doğuyor. Eğer Adem ve Havva’nın çocukları isek
suçluyuz. Cennet’ten kovulduk bir kere. Öbür taraftan baktığınızda kader denen
bir şey var. Tanrı kaderimizi belirliyor, biz doğmadan önce belirlemiş. Yani
benim hata yapacağımı da biliyor. O zaman tanrıyı ciddi anlamda sorgulamak
lazım. Zerdüştlük’te de Tanrı insanları iyi bir akılla yaratıyor. Zerdüşt’ün
hayatın bütün alanlarını belirleyecek yasalar koymamasının nedeni bu zaten.
İnsanları özgür bırakıyor. Ama temel şeyleri veriyor. İyi Düşünce, İyi Söz, İyi
İş. Zaten dinin temel felsefesi bu üçleme. Düşünce iyi düşünülsün, söz iyi
söylensin, iş iyi yapılsın. Tanrı size o aklı verdikten sonra sizi sınıyor. Bu
ama İslamiyet’teki gibi bir sınama değil. Size doğru bir yaşam veriyor. Ama öbür
taraftan Şeytan’ı da yani kötülüğü de gösteriyor. Kötülüğe karşı savaşımda seni
serbest bırakıyor. Hayatın diğer alanlarında da “ne yiyeceksin, ne içeceksin, ne
giyineceksin, karınla nasıl yatacaksın falan hiçbirine karışmıyor. Daha sonraki
dinlere bakıyorsun, Yahudilik’te de böyle, 1948’de İsrail kurulduktan sonra
biraz değişim var… Eski Ortodoks Yahudiler’e bakıyorsun, giyimlerine,
yaşamlarına, cinselliği nasıl yaşadıklarına bakıyorsun, hele hele cinsellik…
Cinsellik sadece üreme amacıyla yapılması gereken bir şey dinlerine göre.
Karınızla yatacağınız zaman beden bedene değmeyecek. Yahut bir çarşaf
koyacaksınız araya. Amaç bedensel zevklerden vazgeçmek. İslamiyet’te de benzer
şeyler var. Bunlar ne kadar uygulanıyor, tabii bu sorgulanabilir bir
şey.
Yahudiler’de de bunun uygulandığını zannetmiyorum.
Uygulayan
çok. İsrail’de bunu uygulayan çok. Katolikleri alın…
Katoliklik’te bir
kere evleniyorlar, bir daha boşanmıyorlar. Zerdüşlük’te de aynısı var. Galiba
Zerdüştilerden almışlar bu ilkeyi.
Evet oradan alınma.
Yakın
akraba evliliği var Zerdüştlük’te, neden böyle bir şeye ihtiyaç
duymuşlar?
Sanıyorum o İslamiyet’in yayılmaya başladığı dönemden sonra
daraldıkları için, daha kapalı bir toplum oluşturdukları için ortaya çıkmış bir
şey.
Zerdüşt böyle bir şey söylemiyor yani…
Yok hayır. Şu anda
yaşayan Zerdüştler’e ilişkin bir şey bu. Düşünün dünyada yirmi ülkede sadece 170
bin kişiler. Bunun 50 bine yakını İran’da. Dininizi de korumak gibi bir derdiniz
var. O yüzden Müslüman olarak biriyle evlenmek yerine yakın akraba ile
evleniyorsunuz.
Tüm peygamberlere dayandırılan bazı söylenceler var.
Ateşle bağlantılı efsaneler bunlar. Acaba bu söylenceler onlara kutsiyet
kazandırmak için midir?
Evet. İbrahim peygamber ile ilgili olarak anlatır
tüm kitaplar. Kıral Nemrud İbrahim’i ateşe atar ve ateş onu
yakmaz.
Zerdüşt ile İbrahim arasında bir bağ var mı?
Bir rivayete
göre İbrahim ile Zerdüşt aynı kişidir. Bana da mantıklı geliyor.
Tarihsel
olarak örtüşüyor mu peki?
Örtüşüyor. Anlatım aynı. İbrahim doğmadan önce
büyücübaşı, Kıral Nemrud’a der ki, “Bir çocuk doğacak ve bu çocuk seni tahtından
edecek.” Onun üzerine Nemrud tüm hamile kadınlar doğurdukları an tüm çocukları
öldürtüyor. Bir tek İbrahim’in annesi gidiyor ve mağarada doğuruyor. Zerdüşt’te
de aynı şey var. Çok sağlam olmamakla beraber İbrahim’in Zerdüşt ile aynı kişi
olduğuna dair savlar da var.
Tanrı ile konuşma tüm dinlerde vardır. Hep
dağa çıkılır, bir mağaraya girilir, sonra ortak efektler vardır. Önce korkunç
bir gök gürültüsünü andıran ses, sonra çok parlak bir ışık içinde kalma hali… En
son da ya aklî olarak, ya da gerçek bir ses duyularak bir şeyler tebliğ edilir.
Böyle bir ritüele ne gerek vardır bütün dinlerde?
Ben din uzmanı değilim
ama sanırım insanlara daha inandırıcı gelmesi için. Aslında orada Tanrı’nın
kelamı yok. Ben Muhammed’e de bakıyorum, İsa’ya, Musa’ya da, kutsal kitaplarında
yazmış oldukları şeylerin hepsi, kendi kafalarında oluşturdukları ama benim
düşüncem diye insanlara sunduklarında kabul görmeyeceğini bildikleri şeyler.
Hele o dönemde… Mucizevi şeylerle anlatmanız gerekiyor ki insanlar kabullensin.
Daha da komedisi, 1847 yılında İran’da Bap diye bir adam çıkıyor, (bap kapı
demektir) bir yıl boyunca İran’ın her tarafını, kasaba kasaba, köy köy dolaşıyor
hem de yürüyerek. Her evin kapısını çalıyor ve bir şey söylüyor. “Mehdi gelecek”
diyor. Zaten kutsal kitaplarda bin ya da iki bin yıl sonra yeni bir Mehdi’nin
geleceğini yazıyor. Bu adam 1848 yılında, yani tam bir yıl sonra bir adam
çıkıyor, kendi ismine Bahaullah diyor. Ve dinini kuruyor.
Şu an dünyada
en hızlı yayılan tek din. Türkiye’de de sayısı azımsanmayacak kadarlar. Bu adam
doğrudan ortaya çıkıp “Ben mehdiyim” dese, kabul görür müydü? Söylediklerine
bakıyorsunuz, Budizm’i bile yadsımıyor, Şamanizm’i bile yadsımıyor. Hatta
Hazreti Buda, Hazreti Şaman diyor. Böyle söylemleri de var. Eski dönemlerde ise
daha mucizevi şeylerin olması gerekiyor. Daha önce söylenmiş hiçbir şey yok. Ne
tanrı kavramı var, ne kutsal kitap var. İnsanlar ancak mucizelere inanıyor. Bir
mucize olacak ki insanlar “haa tamam o zaman” demeliler. Bahailik onlara bakınca
daha kolay bir ortaya çıkışı var. Zaten kutsal kitaplarda var. Mehdinin
geleceğini yazıyorlar. Onun hazırlığı yapılmış yani. Şimdi Muhammed olsun,
Zerdüşt olsun, peygamberliğin tebliği bire bir aynıdır. Bakıyorsunuz, Zerdüşt
Muhammed’ten tam bin yıl öncedir. İnsanlar kendileri sorgulasınlar…
Ateş
tapınaklarındaki küllerin içinde insan kemiklerinin bulunduğundan söz
ediyorsunuz kitabınızda…
Ateş tapınakları değil, kül tepeleri var.
Zerdüştlük’te gömme yok. Yakma da yok. Yırtıcı hayvanlar parçalıyor cesedi.
Sessizlik Kulesi dedikleri bir yer yapıyorlar, yerleşim yerlerinin dışında.
100-150 metre yüksekliğindeki bir tepenin üzerine kuruluyor bu kuleler. 30 metre
çapında dokuz tane platform var. Üçü erkek, üçü kadın üçü de çocuklar için.
Değişik boylarda yapılıyor ki 1,90 metre boyundaki insan da sığabilsin, daha
küçükleri de. Yırtıcı hayvanlar parçalıyor bunları. Bunun mantığı, çürüyen
bedenin toprağı ve suyu kirletmesini önlemek. Geriye kemikleri kalıyor.
Kemiklerin de bir biçimde yok edilmesi gerekiyor. Kemikler bir süre güneşte
bekletiliyor kirece bulanarak. O süreçte un ufak oluyor kemikler. Kemiklerden
arta kalanları da belli yerler var, kül tepeleri denilen. Ya da Sessizlik
Kulesi’nin içine atılıyor, dibindeki kanallara suyla bırakılıyor. Bazen de bu
kemik kalıntılarına özel bir yer yapıp oralara gömüyorlar. Kül tepeleri
dedikleri yerler de bunlar.
Türkiye’de var mı
Zerdüştler?
İslamiyet ile beraber Anadolu’dan gitmişler. Çok eskiden…
İslamiyet’in yayıldığı döneme kadar Ortadoğu’daki en baskın din
bunlar.
Zerdüştiler’de evlilik törenine ilişkin yazdıklarınızda şöyle
şeyler vra. Kızın yani gelinden beklenenlere baktım. Nezaket, kibarlık, itaat
bekleniyor. İyi huylu, sevimli olması isteniyor. Kadının yeri bu dinde de ikinci
sırada gibi bir hava var. Yanılıyor muyum?
Bir biçimde…
Bütün
dinlerin söylemi bu mudur? Kadın hep ikinci planda…
Evet, ataerkil
düzen..
Zerdüştiler’de bir kez evlenince bir daha boşanamamanın nedeni
nedir sizce? Neyi korumaya çalışıyorlar bunu yaparak?
Birincisi dinlerini
korumak sonra da kendilerini korumak adına yapıyorlar. Aynı insanla evli olmak
da sadakati getiriyor.
Çok mantıklı bir açıklaması yok ama değil
mi?
Mantıklı bir açıklaması yok evet.
Dua okuma törenlerinin çok
katı göründüğünden söz ediyorsunuz. Çok mu uzun sürüyor bu
ibadetler?
Hayır hayır. Norma ibadetleri en fazla 10 veya 15 dakika
sürüyor. Ben kitapta bu törenleri anlatırken öyle bir hava çıkmış olabilir. Ama
öyle uzun şeyler değil bu törenler. Örneğin sabah gün doğmadan önceki bir
zamanda başlıyor sabah ibadeti, öğlene kadar sürüyor. Bu süre içindeki herhangi
bir zaman ibadetinizi yapabilirsiniz. Bu da 10 ya da 15 dakika sürüyor. İbadet
sırasında da dualar okuyorlar, dinin sembolü olan kemeri çıkarıp o kemer
üzerinde yemin edip tekrar takıyorlar. Ama din adamlarının kendi aralarında
yaptıkları törenler uzun sürüyor. Ya da kemer takma töreni, üç saat falan
sürüyor. O da çok özel bir durum. İnsanın hayatında bir kere yaşayacağı bir şey
bu. O yüzden görkemli törenler yapıyorlar.
Hiçbir insanın gece
gömülmemesi var dinlerin neredeyse tümünde. Yani toprağa gömülme âdeti olan
dinlerden söz ediyorum tabii. Bunun amacı da ölenin vücudunu güneşe göstermek.
Güneşin özel bir anlamı var insanlık için.
Ateş ne anlam ifade ediyorsa
güneş de o anlamı ifade ediyor.
Aleviler’de de var bu. Güneşe dönerler
yüzlerini. Hatta Güneş’in Hazreti Ali’nin simgesi olduğu söylenir.
Değil
işte. Anadolu Aleviliği’nin İslamiyet ile hiçbir alakası yoktur incelerseniz.
Ali ile de alakası yok aslında. Bölge bölge alırsanız, Tunceli tamamıyla
Zerdüştlük var. Bingöl, Muş oralardaki Alevileri alırsanız, tamamıyla Yezidilik
var. Tokat, Çorum, Kırşehir, Nevşehir’i alırsanız tamamıyla Şamanizm var.
Tunceli’de, Bingöl’de, Muş’ta, bütün eski yerleşim birimlerinde evlerin kapıları
doğuya dönüktür. Güneşin doğduğu yere dönüktür yani. Sabah kalkar kalkmaz güneşe
karşı dua edilir. Danslı ya da müzikli ayin İslamiyet’te asla yoktur.
Zerdüştler’de İslamiyet’in yayılmaya başladığı dönemde göç edebilenler ediyor.
Anadolu’da da aynı şey. Özellikle Osmanlı’nın Hilafeti devralmasından sonra bir
şekilde bu coğrafyada yaşamak gibi bir derdi var insanların. Terk edecek
durumları yok. İslamiyet’e entegrasyonun en kolay yolu Ali taraftarı olmak
olduğu için Alevilik diye farklı bir şey oluşuyor. Anadolu Aleviliği, tamamıyla
İslamiyet’e Şamanistlerin, Zerdüştilerin, Yezidilerin entegrasyonunun bir
biçimi.
Zerdüştiler’de de Humata, Hukhata, Hawaraşta diye adlandırılan,
İyi Düşünce, İyi Söz ve İyi İş olarak Türkçe’ye çevrilen birdüşünce sistemi var.
Hıristiyanlığa da, İslamiyet’e de baktığımızda tüm dinlerin insanların genel
olarak kötü olduğu ve iyi yola çevrilmesi gibi bir amacın olduğu görülüyor.
Sizde de böyle bir sezgi oluştu mu…
Din sosyolojisiyle uğraşan bir
arkadaşımın çok hoş bir tanımlaması var. Adı Ulus Paker. ODTÜ’den. O diyor ki
“Eğer tanrı On Emri Musa’nın kulağına fısıldadıysa bunu Hammurabi’den çalmış
demektir.” Yani Hammurabi’nin kanunlarını alın ya da Sumer mitolojisini alın,
göreceksiniz ki bütün dinlerin kaynağı oradadır.
Bütün dinler birbirinden
alıntı gibi.
Zerdüştlük de bana göre Şamanizm’e bir tepki olarak ortaya
çıkmış. Şamanizm’de olan bir sürü şeyi yadsı¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤ onu tek tanrılı hale
getirip oluşturulmuş bir din.
Zerdüşt’ün Kürt kökenli olduğunu öne
sürüyorsunuz kitabınızda. Bu sonuca nasıl vardınız?
Kürtler’in kökeni
Medler’e dayandırıyorum. Hatta kitapta Medler’in boylarından söz ediyorum. Magi
diye bir boy var. Zerdüştler’e Mecusi denmesinin nedeni Arapça’da g harfinin
olmamasındandır. Büyü ile uğraştıkları için bu boy, Magi sözcüğü batı dillerine
de magic olarak geçmiştir. Magiler de Medler’in bir boyudur. Bu yüzden Zerdüşt
Kürt’tür.
Zerdüşt biliyor muydu kendisinin böyle ayrı bir boya ait
olduğunu?
Tabii, mesela Medler arasında kabul görmüyor. Pers İmparatoru
Kıral Cemşid’e gidiyor ve Persler’in arasında daha çok kabul görüyor. Sonra
Persler’le birlikte yaşamaya başlıyor. Persler’in de resmi dini oluyor
Zerdüştilik. Med kökenli olduğu kesin ama.