NASRETTİN
HOCA
Nasreddin Hoca'nın birbirinden güzel fıkraları bize iyiliğin,
dürüstlüğün ve hoşgörünün yollarını gösterir. Bilgi, görgü ve hikmet dersleri
verir. Nasreddin Hoca konuşmaya başladığında herkes susup onu dinler. Fıkraları
dünyanın her yerinde, duyan herkesi güldürür, düşündürür. Gerçekten bu fıkralar
sadece güldürmek için değil, daha çok düşündürmek, ibret vermek için anlatılır.
13. yüzyılda yaşadığı sanılan Nasreddin Hoca,
aradan geçen yüzyıllara rağmen hala içimizde
yaşamakta ve herkes tarafından sevilmektedir,
O, bütün kötülüklere düşman, bütün iyiliklere
dost, samimi, dindar ve keskin zekalı bir insandır Fıkralarını okuyalım,
öğrenelim: Az gülelim, çok düşünelim.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
iŞE YARAR
ŞEY
Bir gece
yarısı derin bir uykuya dalan Hoca'yı, hanımı telaşla uyandırır. Hoca uykulu
uykulu sorar:
-
Ne var hanım? Ne diye uyandırıyorsun beni?
Hanımı:
- Kalksana efendi der korkulu bir sesle. Aşağı
katta tıkırtılar duyuyorum. Eve hırsız girdi galiba.
Hoca hiç aldırış
etmez;
- Merak
etme hanım der, eğer işe yarar bir şey bulursa gidip alırız
elinden!.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
DÜNYANIN
DENGESi
Hoca'nın, her sorunun altından kalktığını duyan bir
adam:
- Benim
soruma bir cevap bulamaz diye öğünür.
Günlerden bir gün yolda karşılaşırlar. Adam
sorar :
- Hocam
der, söyler misin, sabah olupda insanlar evlerinden çıkınca ne diye hep aynı
yöne gitmezler de kimi o yana, kimi bu yana gider?
Hoca hemen cevabını verir
sorunun:
- Yahu
efendi der, herkes aynı yöne gidecek olursa dünyanın dengesi
bozulurdu!.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
YEMEĞİN BUGUSU
PARANIN SESi
Hoca Akşehir'de Kadılık vazifesini yürütürken karşısına iki adam
çıkmış. Birisi öteden beri cimriliği ile tanınmış, bir aşçıdır. Öbürü ise boynu
bükük bir fakir. Aşçı sözü almış:
- Hocam demiş, bu adamdan davacıyım ben.
Dükkanın önünde kuru fasülye pişiriyordum. Tencerenin kenarından buğusu
çıkıyordu yemeğin. Bu adam elinde bir somunla geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin
buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan
fasülye buğusunun ücretini istedim, vermedi.
Hoca anlatılanları dikkatle dinledikten sonra
fakire dönüp :
-
Doğru mu bunlar? diye sorar.
- Evet, der fakir adam.
- Öyleyse para keseni çıkar
bakalım.
Zavallı
fakir, Kadı efendiye karşı gelemez. İçinde üç beş akçe bulunan kesesini hocaya
uzatır.
Hoca bu
sefer aşçıyı çağırır yanına. Keseyi kulağına yaklaştırarak şıngırdatmaya başlar.
Sonra da :
-
Haydi der aldın işte alacağını!
Aşçı: - Nasıl olur? diye şaşkınlığını belli
eder. Paramı
vermediniz henüz.
Hoca cevap verir:
- Fazla uzatma der, yemeğin buğusunu satan,
paranın da sesini alır elbet!...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
PAPAZIN
SAKALI
Kendini beğenmiş bir papaz çıkar Hoca'nın
karşısına.
-
Bütün dünyayı dolaştım, sorularıma cevap
veren kimse çıkmadı. Bir de sana sorayım
Hoca
- "Söyler
misin, kaç tane yıldız var gökyüzünde?"
Hoca cevap verir
:
- Bir eşeğin
kılları kadar...
- Nasıl cevap bu der papaz, eşeğin kılları sayılır mı
hiç?
- Peki der
hoca, gökteki yıldızların sayılabileceğini kim
söylemiş?
Papaz:
-İkinci sorumu bil bakalım. Sakalımda kaç tane
kıl
vardır benim?
Hoca yine cevap
verir:
- Eşeğin
kuyruğunda kaç kıl varsa o kadar.
- Nereden biliyorsun diyecek olur papaz. Hoca
şöyle anlatır:
-
İnanmazsan otur şuraya. Sıra ile bir eşeğin kuyruğundan kıl koparalım bir senin
sakalından. Eğer senin yüzün kabak gibi ortaya çıktığında eşeğin kuyruğunda hala
kıl kalırsa senin haklı olduğuna inanırız.
Papaz sus pus olup sıvışır
hemen..
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
KIYAMET
KOPACAKSA
Hoca'ya bir oyun oynamak isteyen üç beş
komşusu:
- Hocam
derler, duyduk ki yarın kıyamet ko
pacakmış. Gel senin şu kuzuyu kesip
yiyelim.
Söyleyene inanmadığı halde:
- Olur der hoca, dediğiniz olsun. Bir dere
kenarında kızartır yeriz.
Güle oynaya derenin kenarına gelirler. Kuzu kızartılırken Hoca
:
- Haydi der,
ırmağa girip serinleyin biraz. Hava
çok sıcak.
- Hay sağ olasın Hoca derler. Sen hele kuzuyu
kızartıver.
Sonra
soyunup ırmağa girerler neşeyle.
Onlar yıkanıp eğlenirken hoca hepsinin
elbisesini
ateşe
atıp bir güzel yakar.
Adamlar dereden çıkıpda olanları anlayınca
:
- Yahu hocam
derler ne yaptın sen? Şimdi nasıl
döneceğiz köye?
- Bu kadar üzülmeyin canım der hoca
gülerek.
Nede
olsa yarın kıyamet kopacak. Elbiseye ne gerek
var..
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
MARİFET KAVUKTA
MI?
Adamın biri kargacık burgacık yazılarla dolu
bir
mektup
getirir Hoca'ya:
- Hocam der şunu okuyuver Allah
aşkına.
Hoca
mektuba dikkatle bakar. Yazı o kadar kötü ve karışıktır ki okumak mümkün
değil.
- Al der,
ben bu yazıyı okuyamadım!
Adam birden sinirlenir:
- Yahu der, ne biçim hocasın sen! Kocaman
kavuğundan bari utan. Bir mektubu bile okuyamadın!
Bu sefer sinirlenmek sırası Hoca'ya gelir.
Kavuğunu çıkartıp adamın kafasına geçirerek:
- Haydi der, marifet kavuktaysa sen oku da
görelim!
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
ONUN ÜSTÜ DAHA
KiRLi
Hoca'nın hanımı dere kenarında çamaşır yıkarken bir karga gelip
sabunu kapmış. Zavallı kadın :
- Aman hoca demiş, karga sabunu
kaçırıyor!
Hoca:
- Be hanım demiş, bırak götürsün. Onun üstü bizimkinden daha
kirli....
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
EV SECDEYE
GİDERSE
Uzun bir yolculuğa çıkan Hoca bir akşam
üstü
eski bir
hana iner. Han o kadar yıkık döküktür ki nereye baksan zangır zangır titriyor.
Hoca :
- Yahu
hancı efendi der, bu nasıl ev böyle. Şunu
doğru dürüst tamir ettirsen olmaz mı? Her
köşesinden bir ses geliyor.
Hancı oralı olmaz hiç.
- Aldırma hoca der, bizim ev biraz derviş
tabiatlıdır. Devamlı Allah'ı zikreder.
Hoca bunları da duyunca artık dayanamaz
:
- Hele der, ver
şu aldığın paramı da çekip gideyim burdan. Ne olur, ne olmaz. Belki senin
derviş
evinin
aklına secdeye kapanmak gelir?
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
SANATIN
YARISI
Nasreddin Hoca çocukken onu bir terzinin
yanına
çırak
olarak vermişler. Aradan altı yedi ay geçmiş.
Bir gün anacağı çocuğu yanına
oturtup:
- Anlat
bakalım oğlum demiş bu kadar aydır
gidip geliyorsun. Ne öğrendin
ustandan?
Küçük
Nasreddin kocaman gözlerini anasına
dikip:
- Anam diye cevap vermiş. Dualarının
bereketiyle
terzilik sanatınının yarısını öğrendim. Artık
dikilmiş
şeyleri
güzelce sökebiliyorum. Şimdi iş sökülmüşleri
dikmeye kaldı. Ama sabredip onu da
öğreneceğim,
hiç
merak etme sen...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
SESiMiN GiTTiĞi
YER
Bir gün
Hoca'yı bütün gücüyle koşarak ezan okuyor gören komşuları iyice
şaşırmışlar.
Birisi :
- Yahu hocam demiş, nasıl iş bu?... Ardından
atlı
mı kovalıyor
seni!
- Hayır
demiş Hoca. Sesimin nereye gittiğini anlamak için
koşuyorum...?
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
YALANCI ŞAHiTLE
HOCA'NIN EŞEĞi
Hoca şehrin kadısını ziyarete gitmiş. Eşeğini
de
mahkeme
kapısının önüne bağlamış. Bu sırada yalancı şahitlik suçundan ceza alacak bir
adam getirmişler. O devirde böylelerine verilen ceza, bir eşeğin sırtına ters
oturtulup çarşı pazar dolaştırılmakmış. Kadı Efendi hocadan eşeğini vermesini
rica etmiş. Yalancı şahidi Hoca'nın eşeğine
bağlayıp götürmüşler. O gün akşama kadar
eşeğini
beklemek
zorunda kalmış Hoca.
Bir başka gün yine Kadı Efendiyi ziyarete
gelmiş
Hoca. Yine
aynı adamı yalancı şahitlik suçundan getirmişler. Hoca
dayanamamış:
-
Yahu demiş bana baksana sen. Ya yalancı şahitlikten vazgeç, ya da kendine bir
eşek satın al!.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
HALEP ORDAYSA
ARŞIN BURADA
Palavracının biri başına topladığı üç beş
cahile
karşı
övünüp duruyormuş:
- İşte ben böyle güçlü ve maharetli bir
adamım.
Evet ben
Halep'te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlamış bir
kimseyim!...
Hoca
da bu sırada oradan geçiyormuş. Palavracının yanına
yaklaşıp:
- Yaa
demiş demek sen altmış arşın atlarsın.
Haydi atla da
görelim.
Adam hık
mık etmiş. "Ama demiş ben Halep'te
atladım..." Hoca
kızmış:
- Canım
demiş, Halep oradaysa arşın burada!?
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
TESTiYi
KIRMADAN
Hoca
oğlunun eline bir testi tutuşturup çeşmeden su getirmesini istemiş. Çocuk dışarı
çıkarken
de
ensesine bir tokat atıp:
- Testiyi kırma ha! diye öğüt vermiş. Bunu
gören
komşulardan
biri :
- Yahu
Hoca demiş, henüz testiyi kırmadan ne diye dövüyorsun
yavrucağızı?
Hoca
cevap vermiş:
-
Testiyi kırdıktan sonra dövmüşüm neye yarar be
birader!.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
DÜŞÜNEN
HiNDi
Küçük bir papağanın on beş altına
satıldığını
gören
Hoca, bir koşuda evine gidip kümesteki hin-
disini tutmuş. Apar topar pazara götürüp
başlamış
bağırmaya.
- Satılık hindii... Satılık hindii... Yirmi altına
satılık
hindi!
Şaşırmışlar pazardakiler.
- Yahu hocam demişler. Bir hindinin yirmi
altın
ettiği
nerede görülmüş?
- Ne var yani diye çıkışmış hoca. Demin bir
kuşu
on beş
altına sattılar.
- Ama o papağandı demişler. Tıpkı insan
gibi
konuşuyor
o.
- Olsun demiş
Hoca. O konuşursa bu da düşünür!
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
HOCA
Nasreddin Hoca'nın birbirinden güzel fıkraları bize iyiliğin,
dürüstlüğün ve hoşgörünün yollarını gösterir. Bilgi, görgü ve hikmet dersleri
verir. Nasreddin Hoca konuşmaya başladığında herkes susup onu dinler. Fıkraları
dünyanın her yerinde, duyan herkesi güldürür, düşündürür. Gerçekten bu fıkralar
sadece güldürmek için değil, daha çok düşündürmek, ibret vermek için anlatılır.
13. yüzyılda yaşadığı sanılan Nasreddin Hoca,
aradan geçen yüzyıllara rağmen hala içimizde
yaşamakta ve herkes tarafından sevilmektedir,
O, bütün kötülüklere düşman, bütün iyiliklere
dost, samimi, dindar ve keskin zekalı bir insandır Fıkralarını okuyalım,
öğrenelim: Az gülelim, çok düşünelim.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
iŞE YARAR
ŞEY
Bir gece
yarısı derin bir uykuya dalan Hoca'yı, hanımı telaşla uyandırır. Hoca uykulu
uykulu sorar:
-
Ne var hanım? Ne diye uyandırıyorsun beni?
Hanımı:
- Kalksana efendi der korkulu bir sesle. Aşağı
katta tıkırtılar duyuyorum. Eve hırsız girdi galiba.
Hoca hiç aldırış
etmez;
- Merak
etme hanım der, eğer işe yarar bir şey bulursa gidip alırız
elinden!.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
DÜNYANIN
DENGESi
Hoca'nın, her sorunun altından kalktığını duyan bir
adam:
- Benim
soruma bir cevap bulamaz diye öğünür.
Günlerden bir gün yolda karşılaşırlar. Adam
sorar :
- Hocam
der, söyler misin, sabah olupda insanlar evlerinden çıkınca ne diye hep aynı
yöne gitmezler de kimi o yana, kimi bu yana gider?
Hoca hemen cevabını verir
sorunun:
- Yahu
efendi der, herkes aynı yöne gidecek olursa dünyanın dengesi
bozulurdu!.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
YEMEĞİN BUGUSU
PARANIN SESi
Hoca Akşehir'de Kadılık vazifesini yürütürken karşısına iki adam
çıkmış. Birisi öteden beri cimriliği ile tanınmış, bir aşçıdır. Öbürü ise boynu
bükük bir fakir. Aşçı sözü almış:
- Hocam demiş, bu adamdan davacıyım ben.
Dükkanın önünde kuru fasülye pişiriyordum. Tencerenin kenarından buğusu
çıkıyordu yemeğin. Bu adam elinde bir somunla geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin
buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan
fasülye buğusunun ücretini istedim, vermedi.
Hoca anlatılanları dikkatle dinledikten sonra
fakire dönüp :
-
Doğru mu bunlar? diye sorar.
- Evet, der fakir adam.
- Öyleyse para keseni çıkar
bakalım.
Zavallı
fakir, Kadı efendiye karşı gelemez. İçinde üç beş akçe bulunan kesesini hocaya
uzatır.
Hoca bu
sefer aşçıyı çağırır yanına. Keseyi kulağına yaklaştırarak şıngırdatmaya başlar.
Sonra da :
-
Haydi der aldın işte alacağını!
Aşçı: - Nasıl olur? diye şaşkınlığını belli
eder. Paramı
vermediniz henüz.
Hoca cevap verir:
- Fazla uzatma der, yemeğin buğusunu satan,
paranın da sesini alır elbet!...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
PAPAZIN
SAKALI
Kendini beğenmiş bir papaz çıkar Hoca'nın
karşısına.
-
Bütün dünyayı dolaştım, sorularıma cevap
veren kimse çıkmadı. Bir de sana sorayım
Hoca
- "Söyler
misin, kaç tane yıldız var gökyüzünde?"
Hoca cevap verir
:
- Bir eşeğin
kılları kadar...
- Nasıl cevap bu der papaz, eşeğin kılları sayılır mı
hiç?
- Peki der
hoca, gökteki yıldızların sayılabileceğini kim
söylemiş?
Papaz:
-İkinci sorumu bil bakalım. Sakalımda kaç tane
kıl
vardır benim?
Hoca yine cevap
verir:
- Eşeğin
kuyruğunda kaç kıl varsa o kadar.
- Nereden biliyorsun diyecek olur papaz. Hoca
şöyle anlatır:
-
İnanmazsan otur şuraya. Sıra ile bir eşeğin kuyruğundan kıl koparalım bir senin
sakalından. Eğer senin yüzün kabak gibi ortaya çıktığında eşeğin kuyruğunda hala
kıl kalırsa senin haklı olduğuna inanırız.
Papaz sus pus olup sıvışır
hemen..
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
KIYAMET
KOPACAKSA
Hoca'ya bir oyun oynamak isteyen üç beş
komşusu:
- Hocam
derler, duyduk ki yarın kıyamet ko
pacakmış. Gel senin şu kuzuyu kesip
yiyelim.
Söyleyene inanmadığı halde:
- Olur der hoca, dediğiniz olsun. Bir dere
kenarında kızartır yeriz.
Güle oynaya derenin kenarına gelirler. Kuzu kızartılırken Hoca
:
- Haydi der,
ırmağa girip serinleyin biraz. Hava
çok sıcak.
- Hay sağ olasın Hoca derler. Sen hele kuzuyu
kızartıver.
Sonra
soyunup ırmağa girerler neşeyle.
Onlar yıkanıp eğlenirken hoca hepsinin
elbisesini
ateşe
atıp bir güzel yakar.
Adamlar dereden çıkıpda olanları anlayınca
:
- Yahu hocam
derler ne yaptın sen? Şimdi nasıl
döneceğiz köye?
- Bu kadar üzülmeyin canım der hoca
gülerek.
Nede
olsa yarın kıyamet kopacak. Elbiseye ne gerek
var..
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
MARİFET KAVUKTA
MI?
Adamın biri kargacık burgacık yazılarla dolu
bir
mektup
getirir Hoca'ya:
- Hocam der şunu okuyuver Allah
aşkına.
Hoca
mektuba dikkatle bakar. Yazı o kadar kötü ve karışıktır ki okumak mümkün
değil.
- Al der,
ben bu yazıyı okuyamadım!
Adam birden sinirlenir:
- Yahu der, ne biçim hocasın sen! Kocaman
kavuğundan bari utan. Bir mektubu bile okuyamadın!
Bu sefer sinirlenmek sırası Hoca'ya gelir.
Kavuğunu çıkartıp adamın kafasına geçirerek:
- Haydi der, marifet kavuktaysa sen oku da
görelim!
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
ONUN ÜSTÜ DAHA
KiRLi
Hoca'nın hanımı dere kenarında çamaşır yıkarken bir karga gelip
sabunu kapmış. Zavallı kadın :
- Aman hoca demiş, karga sabunu
kaçırıyor!
Hoca:
- Be hanım demiş, bırak götürsün. Onun üstü bizimkinden daha
kirli....
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
EV SECDEYE
GİDERSE
Uzun bir yolculuğa çıkan Hoca bir akşam
üstü
eski bir
hana iner. Han o kadar yıkık döküktür ki nereye baksan zangır zangır titriyor.
Hoca :
- Yahu
hancı efendi der, bu nasıl ev böyle. Şunu
doğru dürüst tamir ettirsen olmaz mı? Her
köşesinden bir ses geliyor.
Hancı oralı olmaz hiç.
- Aldırma hoca der, bizim ev biraz derviş
tabiatlıdır. Devamlı Allah'ı zikreder.
Hoca bunları da duyunca artık dayanamaz
:
- Hele der, ver
şu aldığın paramı da çekip gideyim burdan. Ne olur, ne olmaz. Belki senin
derviş
evinin
aklına secdeye kapanmak gelir?
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
SANATIN
YARISI
Nasreddin Hoca çocukken onu bir terzinin
yanına
çırak
olarak vermişler. Aradan altı yedi ay geçmiş.
Bir gün anacağı çocuğu yanına
oturtup:
- Anlat
bakalım oğlum demiş bu kadar aydır
gidip geliyorsun. Ne öğrendin
ustandan?
Küçük
Nasreddin kocaman gözlerini anasına
dikip:
- Anam diye cevap vermiş. Dualarının
bereketiyle
terzilik sanatınının yarısını öğrendim. Artık
dikilmiş
şeyleri
güzelce sökebiliyorum. Şimdi iş sökülmüşleri
dikmeye kaldı. Ama sabredip onu da
öğreneceğim,
hiç
merak etme sen...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
SESiMiN GiTTiĞi
YER
Bir gün
Hoca'yı bütün gücüyle koşarak ezan okuyor gören komşuları iyice
şaşırmışlar.
Birisi :
- Yahu hocam demiş, nasıl iş bu?... Ardından
atlı
mı kovalıyor
seni!
- Hayır
demiş Hoca. Sesimin nereye gittiğini anlamak için
koşuyorum...?
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
YALANCI ŞAHiTLE
HOCA'NIN EŞEĞi
Hoca şehrin kadısını ziyarete gitmiş. Eşeğini
de
mahkeme
kapısının önüne bağlamış. Bu sırada yalancı şahitlik suçundan ceza alacak bir
adam getirmişler. O devirde böylelerine verilen ceza, bir eşeğin sırtına ters
oturtulup çarşı pazar dolaştırılmakmış. Kadı Efendi hocadan eşeğini vermesini
rica etmiş. Yalancı şahidi Hoca'nın eşeğine
bağlayıp götürmüşler. O gün akşama kadar
eşeğini
beklemek
zorunda kalmış Hoca.
Bir başka gün yine Kadı Efendiyi ziyarete
gelmiş
Hoca. Yine
aynı adamı yalancı şahitlik suçundan getirmişler. Hoca
dayanamamış:
-
Yahu demiş bana baksana sen. Ya yalancı şahitlikten vazgeç, ya da kendine bir
eşek satın al!.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
HALEP ORDAYSA
ARŞIN BURADA
Palavracının biri başına topladığı üç beş
cahile
karşı
övünüp duruyormuş:
- İşte ben böyle güçlü ve maharetli bir
adamım.
Evet ben
Halep'te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlamış bir
kimseyim!...
Hoca
da bu sırada oradan geçiyormuş. Palavracının yanına
yaklaşıp:
- Yaa
demiş demek sen altmış arşın atlarsın.
Haydi atla da
görelim.
Adam hık
mık etmiş. "Ama demiş ben Halep'te
atladım..." Hoca
kızmış:
- Canım
demiş, Halep oradaysa arşın burada!?
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
TESTiYi
KIRMADAN
Hoca
oğlunun eline bir testi tutuşturup çeşmeden su getirmesini istemiş. Çocuk dışarı
çıkarken
de
ensesine bir tokat atıp:
- Testiyi kırma ha! diye öğüt vermiş. Bunu
gören
komşulardan
biri :
- Yahu
Hoca demiş, henüz testiyi kırmadan ne diye dövüyorsun
yavrucağızı?
Hoca
cevap vermiş:
-
Testiyi kırdıktan sonra dövmüşüm neye yarar be
birader!.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
DÜŞÜNEN
HiNDi
Küçük bir papağanın on beş altına
satıldığını
gören
Hoca, bir koşuda evine gidip kümesteki hin-
disini tutmuş. Apar topar pazara götürüp
başlamış
bağırmaya.
- Satılık hindii... Satılık hindii... Yirmi altına
satılık
hindi!
Şaşırmışlar pazardakiler.
- Yahu hocam demişler. Bir hindinin yirmi
altın
ettiği
nerede görülmüş?
- Ne var yani diye çıkışmış hoca. Demin bir
kuşu
on beş
altına sattılar.
- Ama o papağandı demişler. Tıpkı insan
gibi
konuşuyor
o.
- Olsun demiş
Hoca. O konuşursa bu da düşünür!
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]