Jiyanmedya

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Jiyanmedya

En Yeni Paylaşım Platformu


    Gerilla Beritan, bir kadının dramını Kürtçe yazdı

    avatar
    admin


    Mesaj Sayısı : 622
    Kayıt tarihi : 12/03/13

    Gerilla Beritan, bir kadının dramını Kürtçe yazdı  Empty Gerilla Beritan, bir kadının dramını Kürtçe yazdı

    Mesaj tarafından admin Cuma Mart 29, 2013 1:53 pm

    Gerillalar arasında yaygınlaşan Kürtçe okuma-yazma, Kürt edebiyatına yeni
    zenginlikler katıyor. Beritan Lelkan, ‘Şewnim’ adlı Kürtçe romanıyla Güney
    Kürdistan’da kadınların dramını gözler önüne seriyor.

    Gerillada okuma
    yazma etkinlikleri ürünlerini de kısa sürede vermeye başladı. Kürtçe şiir ve
    roman yazmaya yönelen gerilla edebiyatçıların, son iki yılda Kürtçe ağırlıklı
    kitaplar yazmaya başladıklarını görmek mümkün.
    1997 yılında gerilla saflarına
    katılan ve dağlarda gerillacılığın yanısıra, edebiyat çalışmalarıyla da uğraşan
    Beritan Lelkan, Kürtçe bir şiir kitabıyla edebiyata giriş yaptı. Gerillayı
    yansıttığı kadar, toplumsal gerçekliği de işleyen Lelkan, ‘Şewnim’ adlı Kürtçe
    romanıyla Güney Kürdistan’da yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkarak Kürt
    kadınlarının yaşadığı dramı gözler önüne seriyor.

    Gerillada hayatını
    kaybeden bir kadın gerillanın yaşamını konu alan roman gerilla Şewnim’ı
    anlatıyor. Bir bölümü Şewnim’in gerilladaki yaşamını ve yaşanan kirli savaş
    gerçeğini yansıtırken diğer bölümü sivil yaşamındaki trajediyi konu alıyor.
    Edebiyat çalışmalarına ilişkin sorularımızı yanıtlayan Lelan, en son yazdığı
    Şewnim romanın amacını şu sözlerle ifade ediyor: “Amacım, kadının dünyasını
    yansıtmaktı. Şewnim’in hikayesi bir kadın gerillanın hikayesi olduğu kadar, aynı
    zamanda bir kadın dramıdır da.”

    - Kürtçe edebi yazılar yazma
    eğilimlerinizi ne zaman keşfettiniz?

    - Kürtçe yazmak bende her zaman bir
    özlemdi. Geçen hafta aramızdan ayrılan Mehmed Uzun’la ilk İsveç’te görüşüp,
    onunla tanıştığımızda roman yazarı olduğunu bile bilmiyordum. O zamanlar Kürtçe
    yazıp çizmiyordum. Mehmed Uzun’la bir tartışmamız olmuştu. Kürtçe roman yazarı
    olduğunu o zaman öğrenmiştim. O tartışmada bir gün Kürtçe bir kitap yazacağımı
    söylemiştim. Ama bu sadece, bir hissedişti. Mehmed Uzun’la yaptığım tartışmadan
    çok etkilenmiştim ve kitaplarını hep takip ettim. İnsan onun kitaplarını
    okuyunca bir roman okuduğunu derinden hissedebiliyor.

    -Son yıllarda
    gerillada Kürtçe edebiyatın geliştiğini söylemek mümkün, bu gelişimi nasıl
    yorumluyorsunuz?

    - Ulusal kimliğimizi, realitemizi tamamlayan en önemli
    unsur, dilimizdir. Binlerce yıl yürütülen baskıların ardından, direnmiş olan
    yanımız dilimizdir. Edebiyat çalışmaları yürütmeden önce konuşmaya ağırlık
    vererek başladım. Türkiye sisteminin getirdiği asimilasyon politikası, yasaklar,
    yine eğitim ve öğrenimde Kürtçenin kullanılmaması gittikçe bizi Türkçe düşünmeye
    zorladı. 94’lerden beri, ana dilimde düşünmek, dünyayı yorumlayabilmek, benim
    için bir özlemdi. Hani böyle bir slogan da var: ‘Dilimizin sınırı, dünyamızın
    sınırıdır” bu gerçekten böyledir. Dilimizi yasaklamakla, dünyamıza ve çocukluk
    hayallerimize sınır getirildi.

    - Yasakla bir dille edebiyat yapmanın
    zorlukları nelerdir?

    - Kürtçe, ana dilimdir. Ancak kendi ana dilimde
    duygularımı bulabilirim. Kürtçeye dönüş yapmak kendini bulma istemiyle
    bağlantılıdır. Kürtçe yazmaya gelince, salt ulusal duygularla ifade edebileceğim
    bir duygu değildir. Ana dilimde yaşadığım duyguları ve iç dünyamı da ifade etmek
    istiyordum. İnsan Kürtçe diline eğilmeye başladıkça ve inceledikçe, Kürtçenin
    dişil karakterini ve dişil duygularını derinden hissedebiliyor. Bu kadar zengin
    bir dile sahip olan bir ulusun, kendi dilinden kaçması ve kendi dilinden
    utaarak, kendini insan sınıfında görmesi bir talihsizliktir. Bu durum bende bir
    tepki de yaratmıştı. Ve kendime hep diyordum; bir insana Kürdüm dediğim zaman,
    kendi dilimde rahat konuşabilmeliyim, yazabilmeliyim, hissedebilmeliyim. Ana
    diliminin karşısında kendimi hep borçlu hissetim. Bu çalışmalarımda duygularımla
    bir katkı sağlamak ve bir nebze de olsa borcumu ödemek istedim.

    - Dağda
    mı edebiyata başladınız. Kürdistan dağlarına gelmek edebiyat çalışmanızı nasıl
    etkiledi?

    - 1997’de gerillaya geldim. Ülkede birçok alanı gezdim. Kürtçe
    edebi yazılar yazmak içimde bir biçimde saklıydı. Ülkede Kürtçe şiirler ve
    yazılar yazıyordum. Kendi kendime bir söz vermiştim ki, olgunlaştığımı
    hissettiğim anda yazmaya başlayacaktım. Yaklaşık 2 yıl önce bu zamanın geldiğini
    ve bir yerden başlamak gerektiğini hissettim. Ülkede kendi insanlarımla daha
    güçlü buluşma imkânlarım da oldu. Ülkede yaşamak beni duygu dünyama daha fazla
    yakınlaştırdı. Deyim yerindeyse, ana dilime eğilmem bende bir kökleşmeyi de
    yarattı. Niçe’nin’de böyle bir sözü var: “ Yükselmek istiyorsan, köklerine
    sarılacaksın.” İnsan kendini ifade etmek, kimliğinin derinliğini çözmek
    istedikçe, tarihine yönelme istemi daha fazla gelişiyor. İşte, o zaman kendi
    geçmişine, kendi toprağına yöneliyor. Ben de ülkede Şiir yazmayı daha da
    yoğunlaştırdım ve şiirlerimi de derleyip kitaplaştırdım. İlk Kürtçe şiirimi,
    Türk ordusu tarafında yakılan Avyan köyü için yazmıştım. Köy viran edilmişti.
    Köyü izlerken kalem aldım, Kürtçe düşünüp yazdığım ilk şiirim, “Bajarê Wêran”dı.


    - Savaşların yoğun yaşadığı Botan, Behdinan’da kaldınız. Savaş
    duygularınız üzerine nasıl bir etki bıraktı?

    - Açıkça söylemem
    gerekirse, ben gerillacılığa sadece bir savaş olgusu üzerine bakmıyorum. Kadının
    dağlarda yaşaması ve doğa ile ilişkisi beni oldukça etkiliyor. Ama bu da bir
    gerçeklik; savaş insanda bazı duyguları zirvede yaşatır. Örneğin; ölüm ve yaşama
    istemi… Kendini koruma, doğayı daha yakından tanıma istemi var. Gerillada insan
    daha fazla doğa ile iç içe yaşar. Gerillada, doğayı ne kadar tanırsan, doğa da
    seni o kadar kucaklar ve seni korur. Yine egemenlik sistemin en çirkin yüzünün
    gösterdiği savaş gerçeğinin içinde, en insani duygularını korumamanın ve en çok
    özgürlüğe yakın olmanın biraz farkını koymaya çalıştım. Şiirde, örgütlü bir
    biçimde yansıtmaktan çok, içsel bir duygu biçiminde yansımış. Yine kadın olmanın
    da bundaki etkisinin olduğunu söylemeliyim.

    - Romanınızda Güney
    Kürdistan’dayaşanan gerçek bir öyküyü ele almışsınız. Roman yazma serüveninizden
    bahseder misiniz?

    - Kürt kadınların yaşadığı dram karşısında bu duyguyu
    hep yaşadım. Kürt kadınların yaşadıkları dramı ve kahramanlığı anlatan Kürtçe
    romanlarımız olmalı diye düşünüyordum sürekli. Özellikle Kandil alanına
    geldikten sonra halkla daha fazla iç içe yaşadık. Güney Kadınların durumunu daha
    yakından anlama imkanım oldu. Yine gerillaya katılan ve farklı hikâyeleri olan
    kadın gerillalar da var. Önderlik güney için demişti, ‘Güney devrimi kadın
    devrimidir’ bu söz benim dikkatimi çok çekti. Bu parçadan arkadaşlarla
    diyaloglarımız oldu. Yine halkı daha yakında tanıma ve inceleme imkânımız oldu.
    Erkekçe kadını değerlendiren zihniyetin yaratığı dramı kendi gözlerimle gördüm.
    Bunun bir şekilde yansıtmak ve yazmak istedim. Roman çalışmamda, toplumsal
    gerçekliği karakterlere yedirme yönünde eksik kalsam da yaşanları bir şekilde
    vermek istedim.

    Romanında hedefim daha çok kadının dünyasını
    yansıtmaktı. Şewnim romanı, bir kadın gerillanın hikayesi olduğu kadar, aynı
    zamanda tolumda yaşayan binlerce kadının dramıdır da. Çünkü kadının dünyaya bir
    bakışı var. Her ne kadar bu bakış ortamlara göre ayarlansa da, kadının dünyaya
    kendine özgü bir bakışı da var. Bir kadın olarak, kendi dünyamı topluma açmamda
    Şaewnım bir adımdı.

    - Gerilla edebiyatının daha çok yaşanmışlıklar ve
    anılar üzerine geliştiğini görmek mümkün. Romanınız da gerçek bir öyküye
    dayanıyor. Bunu dengbêjlik kültürünün etkisi olarak görmek mümkün mü?

    -
    Doğru. Dengbêjlik Kültürü ile yaşanan kahramanlık veya dramlar aktarılır.
    Dengbêjlîk bizde derin bir kültürdür. Gerilla da anıların anlatımı ve gerçek
    olaylardan yola çıkarak edebiyat yapmak, tesadüf değildir. Dengbêjlik edebiyatın
    bir etkisidir. Romanda işlenen konular hepsi gerçek. Fakat onları kişileştirme,
    zaman ve mekan konusunda tasarladığım yönler var.

    - Romanınız, Şewnim’in
    hayatını kaybetmesiyle başlıyor. Yine Şewnim, çocukluk aşkını ilk eylemde
    görüyor ve bu eylemde de kaybediyor. Bir trajediyle bitirmek Kürt destanlarının
    bir etkisi midir?

    - Hikâyede her iki kahramanda şehit düşmeleri gerçek
    hikayeye dayanıyor. Yoksa klasik anlamda romanı trajik bir şekilde bitirmeyi
    amaçladığımdan değil. Şewnim’in şahadet biçimi ise, kurgu ürünüdür. Şewnim’in
    Avaşin Suyunda Şehit düşmesi, Avaşinde şehit düşen bütün arkadaşlara atfen
    yazdım.

    - Şewnim’i nasıl biri?

    - Şewnim’in babası çok eski bir
    KDP peşmergesidir. Saddam zulmüne karşı da mücadele vermiş biridir. Annesi de
    küçük yaşta ölüyor. Ailenin ekonomik durumundan kaynaklı Şewnim, pencere macunu
    satmak zorunda kalan bir kız çocuğu. Kız çocuğu olarak bunu yapamıyor, bunun
    için de erkek kılığına girip bu işi yapıyor. Onun ismi erkek arkadaşları
    içerisinde Helmettir. Çocuk yaştayken erkek çocuğu olmanın ayrıcalığını görüyor.


    Yine çocukken birlikte büyüdüğü bir arkadaşıyla bir aşk yaşamasın
    rağmen, 14 yaşından itibaren yaşlı bir adamın 3. karsı olarak evlendiriliyor.
    Şewnim, meraklı ve farklı arayışları olan biridir. Ama bir çıkış yolu da
    bulamıyor. Şewnim eşinin baskısına dayanamıyor babasının evine gidiyor. Babası
    hastadır konuşamıyor bile gözleriyle Kandıl dağlarını işaret ediyor. Şewnim
    dağlara vurup geldiğinde günlerce yürüyor. Yolda, ‘ben neden kendimi yakmadım’
    diyor. Ama Şewnim’in derin yaşama istemi de var. Bir şeyi arıyor ama ne
    istediğini de kendisi de bilmiyor. Dağlarda bir gün eyleme giderken, çocukluk
    aşkıyla karşılaşıyor. Bu eylemde arkadaşı şehit düşüyor.

    - 7 yılık bir
    hazırlık çalışması yürütmüşsünüz. Bu dönemde böyle olaylarla karşılaştınız mı?


    - Süleymaniye’de kadın derneğine gitmiştim. Orda çok genç kadınları
    gördüm. Biri kendini yakmış, yine kocası tarafında burnu kesilen bir kadını
    gördüm. Irak’ın Maxmur nahiyesine gitmiştim. Yerli Maxmurlulardan bir kadının
    kuyuya atılarak öldürüldüğünü söylediler. Neden şikâyette bulunmadıklarını
    sorduğumda, bir kadın çok rahatlıkla şunu söyleyebildi: “Burada içinde kadın
    bulunmayan bir kuyu yoktur.”

    -Bu sadece Güney Kürdistan özgü bir durum
    mu ?

    -Elbette, Kürdistan’a ya da Kürdistan’ın bir parsına has bir durum
    değildir. Kadınlar her yerde farklı yaşasa da sorunlar çoğunlukla benzerdir.


    - İran ve Türkiye için de aynı gerçeklik söz konusu mu?

    - Evet.
    İnan’da, bir baba kızı birini sevdiği için meydanda boğazını kesti. Bunun gibi
    acı olaylar çoktur. Türkiye’de 2006 kadın intihar bilânçolarına baktığımızda bir
    kadın katliamı var. İntihar olayları, ya da intihar süsü verilen olaylar…
    Bunlara karşı da çok ciddi refleks yok. Bu zihniyet kadını hala insan statüsünde
    görmüyor. Küçük yaşta evlendirmek, eğitim olanaklarından yaralanamamak diz boyu.
    Ayrıca İran’da nasıl ki fahişeliğin resmileştirmiş biçimi üç günlük evlilik ise,
    güneyde de birçok insan, 6 ayda bir kızını para için evlendirebiliyor.


    Bu topraklar nasıl ki anaerkil toplumun ilk yaşadığı yer ise, bundan
    intikam alırcasına erkeğin en zalim ve karanlık yüzünün gösterdiği bir yer
    haline gelmiş.

    ANF

      Forum Saati Paz Kas. 24, 2024 7:28 am