Jiyanmedya

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Jiyanmedya

En Yeni Paylaşım Platformu


    Zilan katliamının son tanıkları..

    avatar
    admin


    Mesaj Sayısı : 622
    Kayıt tarihi : 12/03/13

    Zilan katliamının son tanıkları..  Empty Zilan katliamının son tanıkları..

    Mesaj tarafından admin Cuma Mart 29, 2013 1:52 pm

    Zilan katliamının son tanıkları..



    Zilan katliamının son tanıkları

    Ağrı
    yanıyordu. Bir yandan Bro, bir yandan Xoybun’un askeri İhsan Nuri, Türk
    askerleriyle çarpışıyorlardı. Xoybun’un andı içilmişti: “Ümidinizi
    kaybetmeyiniz! Kürdistan bağımsızlığına kavuşacak ve Kürt ulusu bahtiyar
    olacaktır. Atalarımızın şu sözünü unutmayınız: ‘Bextê Romê Tüneye!’(Rom’un bahtı
    yoktur)”

    Ağrı’da ateş sönmeyince ve Zilan’da başkaldırı patlak verince,
    Mustafa Kemal’in ordusu oraya yöneldi. Sonra 20. yüzyılın ilk toplu Kürt
    katliamı olan Zilan Katliamı yapıldı. Yıl 1930… aylardan Haziran…


    Dolunaylı bir gecede Zilan’nın vadilerinden atlılar koşturuyordu. Ağrı
    Cumhuriyeti Generali İhsan Nuri bir ferman göndermiş Zilan’a, savaşçıların 4
    Temmuzda harekete geçmelerini istiyor ve ekliyor: “Her şeyden bizi kesinlikle
    haberdar edin.” Daha Haziranın 19’u ve Ağrı’nın hiçbir şeyden haberi yok.
    Qeşqedağ eteklerinde 507 tane çadır kurulmuş… Çadırların 10’nundan fazlası
    makkari marka tüfek ve mermiyle dolu… Diğerlerinde de savaşçılar kalıyor.


    Akşam olduğunda teker teker atlara binip dağın eteğinde toplandılar…
    Atlarının yönlerini çevirdiler. Yön Çakırbeg yönüydü… Şebabê Misto ile Bekirê
    Qulîxan’ın destesi Çakırbeg üzerine gönderildi. Ve tarihte 1930 Zilan direnişi,
    devletin deyimi ile Zeylan İsyanı olarak yer alan Kürt başkaldırısı, İhsan
    Nuri’nin fermanda belirttiği 4 Temmuzu beklemeden yaklaşık 15 gün önceden, çok
    zamansız bir şekilde başlamış oldu.


    15. SEYYAR JANDARMA ALAYI VE
    KUŞATILAN ŞEHİRLER

    Sırasıyla Çakırbeg, Hesenevdal, Norşat karakollarında
    konuşlanan 15. seyyar jandarma alayı askerlerine baskınlar düzenleyen Kürt
    direnişçiler, alay namına bir şey kalmayınca, Erciş’i kuşattılar. Erciş Tayyare
    Taburu ile bazı mahalleler alındı. İdris Erdinç ve kardeşi Süleyman Erdinç
    adındaki şahıslar tarafından silahlandırılan Türkmenler, Kürt direnişçilere
    karşı koyunca işler değişti. Van’dan gelen kara birlikleri ile Ağrı’dan kalkan
    uçakların müdahalesiyle Kürt direnişçiler geri çekilmek zorunda kaldılar. Geri
    çekilirken de Erciş Tayyare taburundaki el konulmuş uçakları ateşe verdiler.
    Daha sonra Nadir Bey (Süphandağ) ile kardeşi Mehmet Bey tarafından Patnos
    kuşatıldı fakat alınmadı. Bargıri yani Muradiye ise alındığı halde korunamadı.
    Böylece Zilan, Ağrı Kürt Cumhuriyeti’ne dâhil edilemedi.

    En önemlisi ise
    bütün bunlar olurken Ağrı’daki direniş komitesinin hiçbir şeyden haberi yoktu.
    Bu habersizliğin bedeli ağır olacaktı.

    TÜRK ORDUSU ZİLAN’DA YANGIN
    BOMBASI KULANDI

    Türk ordusunun kitle imha silahlarını kullanma tarihi
    1930 yılına kadar uzanır. Son yıllarda PKK gerillalarına karşı işlediği savaş ve
    insanlık suçlarıyla gündeme gelen Türk ordusu, aynı yöntemleri 80 yıl önce de
    Zilan’daki Kürt direnişçilere karşı kullanıyordu. Direnişçiler Zilan’a
    çekilirken onları takip eden Türk uçakları gökten ölüm yağdırıyordu. Yere düşen
    yangın bombaları, düştüğü yerle birlikte direnişçileri ve onlara iltica etmiş
    olan sivilleri kömürleştiriyordu.

    Nitekim dönemin Cumhuriyet gazetesi
    bununla gurur duyuyordu: “Harp bu havalide pek müthiş şekilde cereyan etmekte…
    Şakiler tayyarelerimizin ateş bombaları altında inlemekte…”

    Uçaklar
    sonra direnişçileri geçip Kürt köylerine yöneliyorlardı. Köylere ateş
    yağdırıyorlardı. O günleri yaşayan mele Ahmet yıldız: ‘’Gök kızıldı ve bulutlar
    ağlıyordu. Gözyaşları ise alev alevdi.” Diyordu… Bu mahşerden her canlı nasibini
    alıyordu. Kürtler koyun kılığına bürünüyorlar’’ diye koyun sürüleri
    bombalanıyordu. Ortasına bomba düşen koyun önce göğe savruluyor; sonra da yere
    düşüyordu.

    27 KÖY BOMBALANDI

    Ankara, binlerce kişilik bir orduyu
    Zilan’a gönderdi. Askerler Yekmal ve Arnês iskelelerinden Zilan’a ayak
    bastıklarında, Erciş Tayyare Taburu’ndan kalkan uçakların attıkları bombaların
    gümbürtüleri duyuluyordu. Patnos, Muradiye ve çaldıran sahalarında da 26 köy
    havadan bombalandı. Zilan’da toplam 80’e yakın köy yakılıp yıkıldı. Zilan
    vadisinin bütün giriş ve çıkışları tutuldu. Tenkil dedikleri katliamın boyutları
    korkunçtu. Milisler bölgeyi avuçlarının içi gibi biliyorlardı, bölgedeki herkesi
    tanıyorlardı. İlk etapta 1000’den fazla Kürt direnişçi öldürüldü. Temmuzdu, bazı
    Kürt köyleri yaylalara çıkmışlardı bazı Kürt köyleri ise sırtlarını dağlara
    dayamış, bekliyorlardı. Temmuzun eritici sıcağından alçak damlardaki kil,
    balçığa dönüşmüştü. Çakırbeg’de dama çıkmış, ayakları yarısına kadar kil
    balçığına batmış,

    Şimdi yaklaşık 95 yaşında Hacı Şebab Kandemir o
    günleri:‘’15 binden fazla kadın, çocuk ve yaşlı birbirlerine bağlanarak
    mitralyöz ateşine tutuldular. Hamile kadınların karınlarındaki çocuklar
    süngülendi. Ekinler yakıldı, su kuyularına beton döküldü’’ diyerek
    anlatıyor.

    Hacı Şebab Kandemir o günlerde daha çocuktu: “Köyün yanı
    başındaki ormana sığındık. Kurtulduğumuzu, her şeyin bittiğini sanmıştık ama
    yanılmıştık her şey yeni başlamıştı.”

    Zilan’da tek bir canlı sağ
    bırakılmayacaktı. Onun için yaylalara çıkmış Kürtler, ‘nüfus sayımı yapılacak’
    diye geri çağrılıyordu. Geri dönen Kürtler kurşunlanıyordu. Hala hayatta olan
    Cergeşin köyünden Übeyit Fidan: “Biz yayladan inerken (Komir köyü civarında)
    askerler bize kurşun yağdırdılar, güzergâhımız derin bir vadi olduğu için
    kurşunlar bize kadar ulaşamıyordu. Fakat Nazê‘nin oğlu Salih vuruldu. Salih
    öldü. 4 yaşlarında falandı. Koşamıyordu ya Nazê onu sırtına almıştı. Nazê’nin
    sırtında vuruldu. Salih öldü. Bırakıp kaçtık.”

    Nazê 87 yaşında sürgünde
    öldü… Öldüğünde bile hala Salih’i unutmamıştı. Hesenevdal, Adaxeybê, Mılk,
    Newala Fedê, newala Kuştiya, Newala Bebo, Çakırbeg isimleri toplu katliamların
    yapıldığı derin vadilerin isimleridir artık. Onlarca köyün ahalisi bu vadilere
    toplanıyordu, beklemelerini söyleyip hemen yamaçlara çıkıyordu askerler ve
    mitralyözler ateşleniyordu.

    O günlerde daha çocuk olan ve aldığı süngü
    darbesini hayatı boyunca taşıyan Heci Heyder Özer katliamdan sağ kurtulanlardan
    biriydi: ‘’Hepimiz oturduk. Bir kaç kız çocuğu beştaş oynuyorlardı, bazı
    çocuklar da mendil oyunu oynuyorlardı, hepsi de şen şakraktı. Tepelere xefif
    makineleri (mitralyöz) kurdular, yönlerini bize çevirdiler… İnsanların
    kafatasları vücutlarından kopup havaya uçuyorlardı, sonrada yağmur gibi
    gökyüzünden üzerimize et parçaları düşüyordu. Çığlıklar kesildikten sonra
    mitralyözler de durdu. Asker dağa vurup gitti” diyordu.

    Katliamdan sağ
    kurtulan diğer bir tanık ise Reşit Akmaz’dı: “800, belki de 1000’den fazlaydık.
    Bizi teker teker tahta köprünün
    üzerinden karşıya geçirdiler. Hiç unutmam, 10 yaşlarında bir erkek çocuk oynaya
    oynaya güle güle yanımızda yürüyordu. Adaxeybê vadisine geldiğimizde, Birden bir
    ses yükseldi: ‘Ateş serbest!’diye. Yağmur gibi üzerimize mermi yağdı. Çığlıklar,
    Allahu ekberler, Kelime-i Şehaddetler, ağlamalar, inlemeler, bebek sesleri,
    çocuk ağlamaları birbirine karıştı.”

    ZİLAN KASABI ALBAY
    DERVİŞ

    Zilan katliamının komutası albay Derviş’teydi. 1886 yılında
    Vardar’a bağlı (Makedonya sınırları içinde) Yenice’de doğdu. Son görev yeri
    Erzincan’dı. Erzincan’dan Malazgirt hattı üzerinden Zilan’a geldi. Rütbesi
    Albay’dı. Zilan’da malum katliamı gerçekleştirdikten sonra, 30 Ağustos 1930’da
    rütbesi generalliğe yükseltildi. Madalya ile ödüllendirildi. 1932’de öldü. Kemal
    Derviş’in akrabası, Dersim kasabı Abdullah Alpdoğan’ın bacanağı, Koçgiri kasabı
    sakallı Nurettin Paşa’nın damadıydı. Sağ kurtulan çocukların öldürülmesini
    istiyordu.

    Erciş’in Ziyareta Baso köyünden Hüseyin Yıldız, katliam
    döneminde 7. Kolordu’nun bünyesinde Diyarbakır’da asker olduğunu söylüyordu. 7.
    Kolordu, başkaldırıyı bastırmakla görevli 9. Kolordu’ya takviye birlikler
    gönderir. Bu birliklerin içinde Hüseyin Yıldız da vardır. Hüseyin Yıldız yerli
    er olduğu için Derviş Bey alayına verilir.

    Çakırbeg (Çakırbey) köyünde
    şahit olduğu insanlık dışı bir öldürme olayını hayatı boyunca unutmadı: “Derviş
    Bey: ‘İçinizde bu kadının karnını deşip piçini çıkaracak bir gönüllü biri
    çıksın!’ diye bağırdı. Birkaç kez seslendi, askerlerden bir ses çıkmadı. Bunun
    üzerine, bu işi gerçekleştirecek kişiye kırk gün mükâfat izni var dedi. Bir
    asker gönüllü olarak çıktı, iki kolundan kıskıvrak tutulmuş zavallı kadının
    karnını sün¬güyle yardı. Kadıncağız hemen öldü. Çocuk yaşıyordu. Derviş Bey:
    ‘Bakın bakalım piç, erkek mi kız mı?’ di¬ye sordu. Asker: ‘Erkek!’ diye
    cevapladı. Derviş Bey: ‘O piçin erkek olduğunu tahmin etmiştim’ dedi. Asker
    çocuğu da süngüleyip öldürdü.”

    MİLİS ZULMÜ

    Bütün bu katliamlara
    milisler de bizzat iştirak etmişlerdi, Milis süvari kumandanı Süleyman Bey
    (Erdinç) ve kravatlı, boynunda dürbünüyle Ağabey lakaplı idris (Erdinç), parlak
    çizmeleriyle Sidîqê Heso ile Feto. Askerlerle birlikte katliamı
    gerçekleştirdikten sonra milisler, köylülerin bütün mallarına el koyuyorlardı.
    Bütün aşiretleri yakından tanıyorlardı. Aileleri ve aralarındaki bağları
    ayrıntılı bir şekilde Derviş Bey ile İbrahim Bey’e anlatıyorlardı. Sağ
    kurtulanlara musallat olmuşlardı. Arkalarında yine çoğunluğu Ercişli
    Türkmenlerden oluşan bir milis ordusu vardı: İdris (Erdinç), Süleyman (Erdinç),
    Sidîqê Heso, Feto, Seydkili Şerifê Telal, Eliyê Evdi (çêloyi), Helîm Xoce (Helîm
    çelebi), Şeyh Taho (Şêx Tahir), Memê Hemze, Cindo, Refo (Nalbantoğlu), Mehmet
    Turan, Şewketê Wani (Vanlı şevket efendi), Muştak Efendi (Çavuşoğullarının
    Dedeleri), Abdullah Efendi, Hacı Ali (Albayrak), Ali Ağa (nazlı), Dahar Ağa
    (Xerginli), Purulli Mecit Efendi (Gazioğlu), Fırıncı Mevlüt (Hançer),Zortullu
    Murat Bey, Kasap Şerif Ağa (Bakak), muhtar Mevlüt Efendi (Aydın), Paketçi Şevket
    (Ceylan), Saracın Recep (Saraçoğlu), İmam Mehmet Efendi (Sancak),

    Ömer
    Ağa (Kasımbağlı) ve adlarını sıralasak sayfaları dolduracak olan Xergin, Pülur,
    Pülumark, Yekmal ve Erciş yerli Türkmenleri…

    TECAVÜZE UĞRAYAN, YAKILAN
    CENAZELER

    Zilan’dan getirilen esirler, gündüz şehir camisine kapatılırdı.
    Akşam oldu mu Örene, Heyderbeg, Êrşat yolu kenarında kurşuna dizilirlerdi. Yeni
    bir yer bulundu. Aşê Davuda… Mevsim yazdır. Erciş de
    yemyeşildir.

    Xerginli Misto Van Gölü’nün masmavi sahilinden baktığında
    iki rengin uyumsuzluğunu çok iyi görebiliyormuş. Çocukmuş. Aklında kalan tek şey
    de bu olmuş. Heci Şebab Kandemir de o günlerde daha çocukmuş, ceset gördükçe
    annesi gözlerini kapatmış: “Seyid camisinden Êrşat mezarlığına kadar yolun her
    iki tarafı kurşuna dizilmiş insan cesetleriyle doluydu. Yazın başlarıydı.
    Kanları toprağın üzerinde simsiyah bir tabaka oluşturmuştu; annem yine gözlerimi
    kapattı. Korkmamam için… Erciş’in büyük camisi (Kara Yusuf Cami) var ya işte
    orasını cezaevi olarak kullanıyorlardı. Askerler Gelîyê Zilan’daki insanları
    gündüz getirip bu camiye kapatıyorlardı. Akşam olunca da götürüp öldürüyorlardı.
    Aşê Davuda’da ve Aşê keşiş’e götürüp öldürüyorlardı. Heyderbeg (Haydarbey) yolu
    üzerinde öldürüyorlardı. Örene (Wêrane) yolu üzerinde öldürüyorlardı. Yekmal
    yolu üzerinde öldürüyorlardı. Bu şekilde abartısız günde 200 kişiyi
    öldürüyorlardı. Esir kafileleri Erciş’e getirildiği zaman benle ailem de
    içndeydik. Êrşat köyüne geldiğimizde bazı evler yakılmıştı. Hala
    yanıyorlardı.işte bu ateşin içine cesetleri atıyordu askerler.cenazeleri
    yakıyorlardı.”

    Diğer bir tanık ise mele Ahmet Yıldızdı: ‘’Aşê Davuda
    ceset doluydu, Ağustos sıcağında cesetler şişmiş, kokuyordu. Askerler, genç kız
    ve kadınların cesetlerine tecavüz ediyorlardı: “Aşê Davuda (Davutlar değirmeni),
    Erciş kız yatılı ilköğretim bölge okulunun bulunduğu yerdir, Van –Erciş yolu
    üzerinde bulunuyor ya. En büyük toplu katliamlardan bir de orda yapıldı. ben o
    zamanlarda. Askerlere erzak taşırdım. Birkaç defa Aşê Davuda’da kamp kurmuş olan
    askerlere erzak götürdüm; kendi gözlerimle gördüm. Cenazeleri üstü üste kule
    şeklinde yığmışlardı. Hiç unutmam, askerler cenazelerin arasına girip güzel
    kadın ve kızların cesetlerine tecavüz ediyorlardı.”

    REŞO DAĞLARIN
    PİRİ

    Reşo ismi, halkın sempatisinden dolayı kısalttığı Reşit isminden
    gelir. Babasının ismi Süleyman’dır. Onun için de Reşê Silo diye anılır. Şeyh
    Sait İsyanı’ndan sonra gündeme gelen 1926 sürgününde Batı Anadolu’ya gönderilmek
    istenmiş, o da Bekirê Qulîxan gibi beylerle birlikte dağa çıkmıştı. O günden
    sonra da bir daha Zilan dağlarından inmedi. Zilan İsyanı vahşi bir katliamla
    sonuçlanınca, eşi Zeyno’nun öldürüleceğini hesap ederek onu yanına aldı. Zeyno
    da en az Reşo kadar cesaretli ve yiğitti. Reşo adamlarıyla birlikte 1931’in
    kışına kadar direnir, Zilan bölgesi boşalttığı için Reşo’ya bağlı direnişçiler
    arasında açlık başlar. Bunun üzerine Reşo birkaç akrabasıyla karısı Zeyno ile
    Zeyno’nun iki kardeşini yanına alarak Tendürek dağı yakınlarındaki Devetaş
    mevkisine çekilir. Reşoyê Silo, Zilan’daki Çakırbeg karakol baskınına katılan
    direnişçilerden biriydi. Yöredeki pek çok çatışmalarda Nadir Beyin yanında yer
    alan Reşo, Ağrı dağındaki direniş merkezinin dağılmasıyla birlikte sınırdaki
    dağlarda faaliyetlerini sürdürdü.

    Reşo bir efsaneydi.1931 kışında,
    Reşo’nun Devetaş adında bir mağarada olduğunu duyan Türk askeri, milisler
    eşliğinde bölgeye operasyon düzenlerler. Reşo’nun silahı tutukluluk yapar. Reşo
    esir düşer. Askerlerin önünü düşüp mağaraya giderler. Tek derdi eşi Zeyno’dur.


    O günü milis Şükrü Yardımcı İbrahim Bey şöyle anlatıyor: ‘Söz Reşo,
    gidelim eşin Zeyno da teslim olsun, size dokunmayacağım.’ Reşo önde biz arkada,
    Zeyno’nun saklandığı Tendürek dağındaki Devetaş mağarasına gittik. Mağarayı
    sardığımızda Zeyno bizi fark etti. Bir anda üzerimize kurşun yağdırdı. Reşo
    dayanmadı; ‘Zeyno beni yakaladılar, bundan sonrası fayda etmez, silahını
    bırak’diye bağırdı. Bunun üzerine Zeyno da: ‘Hani sen Emer ailesinin yiğidiydin,
    ölürüm de teslim olmam diyordun? Ne oldu, neden teslim oldun?’Reşo da: ‘Zeyno
    ben teslim olmadım, tüfeğim bana hainlik etti. Yoksa teslim olmazdım, bensiz mi
    savaşacaksın?’ Bu sözler üzerine Zeyno mağaradan çıkıp, tüfeğini yere attı.
    İbrahim Bey sordu: ‘Zeyno bak işte seni de, kocanı da yakaladım. Şimdi söyle
    bakalım ben mi yiğidim yoksa kocan Reşit Bey mi?’ Zeyno gülerek: ‘Sen Reşit
    beyin köpeği bile olamazsın. Bizi öldüreceksin biliyorum. Reşit beyin tüfeğini
    geri ver, 20 metre uzaklaşalım öyle vur’ dedi ve devam etti: ‘Emrinde yüzlerce
    asker ve milis var ve arkanda da bir devlet var. Benim kocamın da sadece bir
    tüfeği var. O tüfek de hainlik etti.’ Dedi ikisi de öldürüldü ”

    Reşo
    efsanesi bitmemişti, yeni başlamıştı. Dengbêj Şakiro, Reşo’yu da stranlaştırdı.
    Bu stran da dilden dile dolaştı. Elime geçen fotoğraflar, sadece Reşo’nun
    katline ışık tutmuyor. Aynı zamanda bütün bir katliamın en net tanığı…yıllar
    sonra eski bir asker, İran’dan Reşonun ailesine bir mektup ile bir fotoğraf
    göndermişti… Mektup Arap harfleriyle yazılıydı… Mektupta Reşo’nun katline dair
    birkaç ayrıntı daha vardı : “İbrahim Bey Reşo’ya sordu:

    -Seni nasıl
    öldürmemi istiyorsun?Reşo da:-Tüfeğim tutukluluk yaptı, o tüfeği ağzıma sık…
    dedi
    Reşo’ydu. Ağzından kan geliyordu… Üzerinde pahalı olduğu ve İran’dan
    alındığı beli olan İngiliz kumaşından elbiseler vardı. Temiz yüzlü, saçları
    taralı bu direnişçinin kafasını keserlerken saçına bir de bez bağladılar, saçı
    yüzüne dükümlesin, herkes onu tanısın diye… Aynı şeyi ondan önce Beşiri’de
    Yado’ya, ondan sonra da Dersim’de Alişer’e yapıldı… Yani kafaları
    kesildi…



    ANF NEWS AGENCY

      Forum Saati Ptsi Kas. 25, 2024 4:12 pm