Konfüçyüs
(M.Ö. 551-479); Buddha, Thales ve Pythagor’la yaklaşık aynı zamanda yaşadı.
Konfüçyus’tan günümüze ulaşan bir metin yoktur; ancak onun düşüncesinin merkezî
yönleri öğrencileriyle arasında geçen sohbetler (sorular ve cevaplar)dan alınan
kısa notların bir araya getirilmesiyle oluşan Analeclerde kaydedilmiştir.
Diyaloglar, daha çok düzgün davranış üzerinde odaklanan toplumsal-ahlakî
sorunlara hasredilmiştir. Bu eserde Konfüçyüs, sıkı sıkıya geleneğe bağlı bir
düşünür olarak karşımıza çıkar: Bireyler, geleneği dikkatli bir şekilde
inceleyerek görevlerinin ne olduğunu anlayabilirler. Gelenek aynı zamanda
halihazırdaki karmakarışık toplumsal vaziyetin ıslahına yönelik çabalar için bir
norm olarak ortaya çıkar. Dolayısıyla, Konfüçyus’un öğretisinde klasik
metinlerin çalışılmasına bu kadar merkezî bir yer verilmesi son derece
doğal*dır. Hakim tavır, Hint felsefesindeki gibi dünyadan kaçış değil, dünyaya
uyum sağlamaktır.
Konfüçyüs, tabiat felsefesi ve din felsefesiyle çok az
ilgilenmişti. Daha çok Sokrates’in yaptığı gibi birey üzerinde odaklanır. Bu
tutumu gayet veciz olarak şu ifadede açığa çıkar: ‘Ahırlar yandığı zaman,
saraydan dönüşünde “kimse yaralandı mı?” diye sordu, atları sormadı.’ Doğru
davranışın kriteri insanlık kavramında özetlenir. Konfüçyüs insanlığı, Dağdaki
Vaaz’da verilen mesajı ha*tırlatan kelimelerle tartışır: “Tzu-kung ‘insanların
her zaman takip edebilecekleri tek bir deyiş var mı?’ diye sordu. Efendi ‘belki
de saygı üzerine olan deyiş: başkalarının sana yapmasını istemediği şeyi sen de
başkalarına yapma” (15. ki*tap, 23. parça, sayfa 198). Kişinin komşusunu sevmesi
fikri, Konfüçyanizmde sıklıkla ‘ölçü ilkesi’ olarak adlandırılır: Başkalarından
beklentimiz, bizim başka*larına karşı davranışlarımız için mihenk taşı
olmalıdır.
Konfüçyus’un insanlık ve şefkatle ilgili öğretisi, tam manasıyla
evrensel bir yöneliş olarak yorumlanmamalıdır. O, açıkça toplumun katmanlara
ayrılmasını savunur. Dolayısıyla bireyin görevi toplumsal konumuna bağlıdır.
Konfüçyus’a göre iyi hayat, ‘5 insani ilişkide’ açığa çıkar: Yönetici devlet
memuru, baba oğul, karı koca, yaşlı genç ve arkadaş ilişkilerinde. Her birinin
kendine ait bir görevi vardır. Yöneticinin tebaasıyla olan ilişkisi şu cümlede
gayet güzel ifade edilmiştir: ‘Bir beyefendinin özü, rüzgarınkine benzer; küçük
insanların özüyse otlarınki gibidir. Bir rüzgar, otların üzerinden estiği zaman,
otların seçim şansı yoktur; sadece boyun eğerler.’? (12. kitap, 19. parça, sayfa
168). Bu cümle de ölçü ilkesinin bir uygulaması olarak anlaşılabilir. Bu, belki
de bu bağlamda tebâ olan bireylerin şu soruyu sormaları gerektiği şeklinde
anlaşılabilir: Ben bir yönetici olarak tebâmın nasıl davranmasını isterdim?
Şayet cevap, boyun eğmeleri gerektiğiyse; bunun anlamı, ölçü ilkesinin
geleneksel üstünlük ve boyun eğmeyle uyumlu olduğudur.
Konfüçyüs, sistemli
bir felsefe geliştirmedi. En başta insan ilişkileri konu*sunda faydalı
tavsiyelerde bulundu ve hikmetle ilgili kendine özgü bir öğreti geliştirdi.
Hayatı boyunca çok sayıda talebesi oldu. Bu pragmatik eğilimli Konfüçyanizm Çin
kültüründe ve toplumunda günümüze kadar önemli bir rol oynamıştır. Pratik
felsefeyi cümle kalıplarında, vecizelerde ve kısa denemelerde sunmak modern
Çin’de bile sıra dışı değildir. (Mao’nun Kızıl Kitabıyla karşılaştırınız, Başkan
Mao Tse-Tung’dan Alıntılar)
Konfüçyusçu ahlak, Mencius ya da Meng Zi (M.Ö.
yaklaşık 371-289) tarafın*dan daha da geliştirilmiştir. Mencius, Konfüçyus’la
aynı çizgide, insanın doğuş*tan iyi olduğuna ve bu iyiliğin eğitim aracılığıyla
geliştirilebileceğine inanır. Bu dönemde yaşamış olan bir çok Çinli filozof gibi
Mencius da hayatını, prenslere iki esaslı erdem; insanlık (jen) ve dürüstlük
(yi) konularında yol gösterdiği saraylarda geçirmişti.
Konfüçyüs´ten
Sözler:
Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey
onun etrafında döner.
Alkışı en sessiz şekilde karşılayan, alkışı hak
etmiş demektir.
Ne aradığını bilmeyen bulduğunu
anlayamaz.
Araştırma yapıldığı zaman ancak bilgi artırılabilir; bilgi
artırıldığında ancak istek samimi olabilir; istek samimi olduğunda ancak akıl
ıslah edilebilir; akıl ıslah edildiğinde ancak özel yaşam iyileştirilebilir;
özel yaşam iyileştirildiğinde ancak aile yapısı düzeltilebilir. Aile yapısı
düzeltildiğinde ancak devlet düzen içinde yönetilebilir.
Aşk, dört nala
giden at gibidir, ne dizginden anlar, ne söz dinler.
Aç midenin cezasını
yorgun ayaklar çeker.
Asıl bilgi insanın cehaletini tanımasında
yatar.
Bildiğini bilenin arkasından gidiniz, bildiğini bilmeyeni
uyarınız, bilmediğini bilene öğretiniz, bilmediğini bilmeyenden
kaçınız.
Bilgi insanı şüpheden, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak
korkudan kurtarır.
Bilgiye sahip olarak doğmuş birisi değilim. Öğretmeyi
seviyorum ve öğrenmeye çalışıyorum.
Bir milleti tutsak etmek isterseniz,
onun müziğini çürütün.
Bir şeyi bildiğin zaman, onu bildiğini göstermeye
çalış. Bir şeyi bilmiyorsan, onu bilmediğini kabul et. İşte bu
bilgidir.
Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş
batıyor demektir.
Bir şeyin haklı olduğunu bildiğin halde, o şeyden yana
çıkmazsan, korkaksın demektir.
Bir ülkede adaletin varlığı kişinin
kendini özgürce ifade etmesinden anlaşılır. Bir ülkede adaletsizliğin varlığı
ise kişilerin başına buyruk davranışından anlaşılır. İyi insanlar sorunları
önlemek için çaba sarf ederler.
Bir insanı doyurmak istiyorsanız, ona
balık verin; aç kalmamasını istiyorsanız ona balık tutmayı
öğretin.
Gerçeği bilenler ile onu sevenler hiçbir zaman eşit
değildirler
Derin olan kuyu değil,kısa olan iptir.
Güçlü olan,
zayıf yanını herkesten iyi bilendir; daha güçlü olan ise zayıf yanına
hükmedebilendir
İnsanlar sahip olduklarını küçümser, sahip olamadıklarını
önemser.
İnsanları niçin öldürüyorsunuz, biraz bekleyin zaten
ölecekler.
İyi insan, güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve
yapabileceklerini söyleyen adamdır.
Kelimelerin kuvvetini bilmeyen
insanlarla esaslı bir konuyu konuşmak mümkün değildir.