Karanlık gecelerin becerikli yaratıkları YARASALAR
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Yarasa denince,
insanların çoğunun aklına kan ve ölümle dolu kabuslar geliyor. Bizler, ondan
sözedilince tiksiniyor ve olumsuz düşünceler geliştiriyoruz... Oysa
bilimadamları, yarasaları "dünya üzerindeki en kabiliyetli ve başarılı
hayvanlar" olarak görüyorlar...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Kana susamış kör
canavarlar...
Vampir yarasalar, insanları en çok korkutan hayvanların başında
geliyor... İnanış biçiminde olmasa da, onların fiziksel olarak zararlı
yaratıklar olduğunu düşünen en önemli kesim ise köylüler... Bu tip yarasaların
çiftlik hayvanlarına dadanmasından çok şikayetçiler...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Yarasaların doğasını
araştırmak için ilk bilimsel girişim
18. yüzyılın en büyük bilimadamlarından
Lazzaro Spallanzani tarafından yapıldı. Spallanzani, fiziğe, kimyaya, jeolojiye
ve volkanolojiye önemli katkılarda bulunmuş bir bilimadamıydı. Biyoloji alanında
ise uzuvlar, kan dolaşımı, sindirim, üreme ve solunumla ilgili bilgilere çok
daha yenilerini ekledi...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Gözlerini
kullanmadan uçtukları farkedildi
64 yaşındaki Spallanzani, 1793'te döneminin
en büyük bilimadamıyken yarasaların uçarken gözleri kapalı ya da gözleri
çıkarılmış olsa bile önlerine çıkan nesnelere çarpmadıklarını buldu. Bir dizi
deneyden sonra, gözün yerini bilinen diğer duyulardan hiçbirinin almadığı ortaya
çıktı. Yarasalar gözün yerine bizim bilmediğimiz başka bir organı ya da bir
duyuyu kullanıyordu. Bu buluşlar yayınlandı.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Şunun
kulaklarını çıkaralım bakalım ne olacak?
Sonra, 1793-94 kışında, Louis Jurine
adlı Cenevreli bir cerrah, yarasaların kulakları çıkarıldığında, kör olsa da
olmasa da hayvanın tamamen savunmasız hale geldiğini söyledi...
İlk başta,
Spallanzani, Jurine'in çalışmasına şüpheyle yaklaştı. Ancak daha sonra onun
sonuçlarını kendisi de doğruladı. Jurine haklıydı; yarasalar kulaklarıyla
görüyordu. Buluşlarını hiçbir zaman yayınlamadı. Ama ölene kadar geçen 5 yıllık
sürede ardı ardına deneyler yaptı. Tüm bu deneyler ana gerçeği daha da doğruladı
ve geliştirdi.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Kulaklarıyla
mı görüyormuş? Buna kim inanır?
Spallanzani'nin bulgularını neden
yayınlamadığı bilinmiyor. Ancak, onun gibi politik bir bilimadamının ilk başta
ortaya attığı "yeni bir organ ya da duyu" ile, sonradan ortaya çıkan "kulak"
arasındaki farkı anladığına emin olabiliriz... İlki ancak bir "gizem", ikincisi
ise bir "anormallik"ti. Gizemler en fazla daha fazla gizem yaratırken,
anormallikler ise alay konusu olma riski yaratıyordu. Bilimadamı, profesyonel
güvenilirliğini böylesine havada bir konuyu ilerletmek için tehlikeye atmak
yerine, daha sağlam işler yapmayı tercih etmiş olabilirdi.
Araştırmalar
alay konusu oluyor…"Peki, o zaman yarasalar gözleriyle mi
duyuyorlar?"
Gerçekten de, ölümünden sonra Spallanzani'nin yaptığı deneylerin
raporları bulundu ve alay konusu oldu. Hatta bir meslektaşı, "Peki, o zaman
yarasalar gözleriyle mi duyuyorlar?" diye dalga bile geçti... Sonraki 140 yıl
boyunca, profesyonel zooloji, karanlıkta uçan yarasaların çevrelerini gelişmiş
dokunma duyusuyla algıladıklarına inandı...
Arizona'nın Chiricahua
Dağları'nda yaşayan "Plecotus townsendii", "gölgesinden daha hızlı su içen
hayvan" olarak tanınıyor. Bu yarasa türü, kısa ama geniş kanatları sayesinde
dakikalarca suyun üzerinde gezinip avını kovalayabiliyor...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
İki üniversite öğrencisi
çalışmaları yeniden başlatıyor
Spallanzani, bulgularını yayınlama konusunda
farklı bir tavır da sergileyebilirdi. Ancak, buluşunu kariyerinin en üst
noktasında yapmış olması onun için büyük bir şanssızlıktı. Genç biri olsaydı,
kaybedecek çok az şeyi olabilirdi. İşte bu nedenle, modern yarasa
araştırmalarının iki üniversite öğrencisi tarafından başlatılmasına şaşmamak
gerekiyor.
Yarasaların çıkardıkları yüksek frekanslı seslerin ekosundan
faydalanarak yön bulduğu kanıtlanıyor
1938 yılında Donald Griffin adındaki
yarasa meraklısı bir Harvard öğrencisi, bir fizik profesörününün, böceklerin
yüksek frekanslı seslerini farkeden bir alıcı geliştirdiğini duydu. Bunun
üzerine. 1920'li yıllarda "yarasaların yönlerini bulmak için yüksek frekanslı
seslerin ekolarından yararlandıklarını" söyleyen bir İngiliz akustik uzmanının
sözlerini hatırladı. Griffin bu alıcıyı ödünç aldı ve kafesteki yarasalar
üzerinde deneyler yapmaya başladı. Sonraki iki yıl süresince, Robert Galambos
adlı bir başka Harvard öğrencisiyle çalışmalarını sürdürdü. Bu ikili,
yarasaların yüksek frekanslı sesler çıkardıklarını ve bu seslerin ekolarından
gelen bilgilere dayanarak yönlerini bulduklarını kanıtladı. Karanlıktaki
yollarını akustik bir projektör ışığıyla aydınlatan bu hayvanlar, doğal "sonar"
cihazları sayesinde görmeseler bile hiçbir şeye çarpmıyorlardı...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Tipik tepkiler, "Neden
böyle bir şey için daha fazla zaman harcamak istiyorsunuz?"
şeklindeydi...
Deneyler son derece inandırıcıydı ve sonuçların kabul edilmesi
uzun sürmedi... Griffin ve Galambos, artık farklı olduğu kadar rahatsız edici
entellektüel ve duygusal bir atmosferin içine girmişlerdi. Buldukları temel
gerçek kabul edilmişti ama çalışmalara devam etmeleri için hiçbir şey yapılmadı.
Tipik tepkiler, "Neden böyle bir şey için daha fazla zaman harcamak
istiyorsunuz?" şeklindeydi... Bu tip davranışlar o kadar fazlalaşmıştı ki, iki
bilimadamı motivasyonlarını yitirmeye başladı...
Öğretmenleri, iki
başarılı öğrencinin kariyerlerini mahvetmelerini önlemeye çalışıyordu
Griffin
ve Galambos'un öğretmenleri sadece koruyucu görevi yapıyor ve bu iki başarılı
öğrencinin kariyerlerini mahvetmelerini önlemeye çalışıyordu. Bilim sosyal bir
işti... Bir bilimadamının başarılı olması. diğer bilimadamlarının onun işinden
ne kadar yararlanabildiğiyle ölçülüyordu. Griffin ve Galambos'un yarasaların bu
kabiliyetleriyle ilgili buluşu ise çok farklı çok garipti... Diğerlerinin
çalışmalarıyla ile uzaktan yakından ilgisi yoktu... Onların çalışmalarına kim
hakemlik yapacaktı? Onları kim yayınlayacaktı?
Bir üniversite
öğrencisinin, olağandışı bir gerçeği bulması gerçek bir başarıydı...
Bir adı
olmadığından, Griffin ona bir ad takmıştı; "ekolokasyon" (sesin yankılanmasından
faydalanarak bir cismin bulunduğu yön ve uzaklığı saptama)... Bir üniversite
öğrencisinin, olağandışı bir gerçeği bulması gerçek bir başarıydı... Ancak,
kendisini tek kişilik bir profesyonel topluluk olarak görmesi ise bir intihardan
başka birşey değildi...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
"Batoloji" (yarasa
bilimi) doğuyor
Bununla birlikte Griffin, azimle yolunda ilerlemeye devam
etti. Batı Almanya'dan Martin Eisentraut ve Cornell'den William Wimsatt ile önce
Cornell'de sonra da yine Harvard'da bir iş kolu başlattı. Bu ekip öğrencilere
ders verdi, Yayınlar oluşturdu, terimler buldu ve tanımladı, teknik prosedürler
geliştirdi, alan gözlemleri ve laboratuvar bilgilerinin yapısını oluşturdu...
İşler yine de yavaş ilerliyordu: 1940 ve 1960 yılları arasında her yıl
ekolokasyon üzerinde sadece iki tez yayınlandı. Ama, 1960'dan sonraki yıllarda,
ise sadece ekolokasyon üzerinde her yıl 40 tez yazıldı. "Batoloji" (yarasa
bilimi) doğdu ve Meksikalı hikayecilerin doğru oldukları oltaya çıktı. Yarasalar
farklıydı... Ve onların farklı olmayı başarma yollan bize son derece tanıdık
geliyordu...
Yarasalar ve diğer memeliler arasındaki ayrılığın ne zaman
ve nasıl ortaya çıktığı bilinmiyor
Eski bir fosile bakıldığında, 50 milyon
yıllık yaşına rağmen, yakın zamana ait olanlara çok benzediği görülüyor.
Profesyonellerin ortak fikrine göre, bir süre önce uçan sincaba benzer böcek
yiyen bir memeli, gecenin yiyecek açısından zengin, ancak rakip ve yırtıcı
hayvanlardan yoksun olduğunu fark etmişti. Sonra da sonarlarını ve kanatlarını
geliştirerek bu uygun ortama geçmiş; bu işlem sırasında da bugünkü yarasaya
dönüşmüştü. Bugün bin kadar türü ve alttürü vardı.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
"Macrotus californicus"
(solda) kan emici vampir sınıfından bir yarasa türü... Genellikle böcekleri
yiyerek besleniyor... İri kulaklarını ve burnunu sonar gibi kullanıyor. Yaprak
burunlu yarasa (sağda), avını karanlıkta büyük kulaklarıyla
saptıyor...
Yarasayı farklı kılan geceleri avlanması ve bunun için sesten
yararlanması…
Yarasalar, memelilere de çok benziyor... Örneğin, beslenme
alışkanlıkları açısından bakıldığında, meyve, çiçek poleni, böcek, kurbağa,
kemirgen hayvan, kuş, memeli kanı ya da diğer yarasaları yiyen yarasalara
rastlanabiliyor. Yarasalara sivrisineklerin memelisi olarak bakılıyor. Vampir
yarasalar sadece Amerika'da yaşıyor, benzerlerine Avrupa'da rastlanmıyor. Birkaç
yarasa türü ise ortalarda sadece geceleri dolaşmıyor. Özellikle meyve yiyen
türler yönlerini ekolokasyon yöntemiyle bulmuyor. Ama yine de yarasayı farklı
kılan ve onları diğerlerinden ayıran özellik, geceleri havada avlanması ve bunun
için de sesten yararlanması...
Sesin ekosunu dinliyor, sonra da bunun
hangi yönden, ne kadar uzaktan, hangi hızla geldiğine karar
veriyor
Spallanzini ve Griffin'in de doğrulayacağı gibi, yarasalarınki hiç de
kolay elde edilecek bir başarı değil... Bu hayvanlar öncelikle bir dağ
vadisindeki bağırışın ekosunu dinliyor, sonra da bunun hangi yönden, ne kadar
uzaktan, hangi hızla geldiğine karar veriyor. "Kulakla görebilmek" amacıyla
yapılan araştırmalarda, ekolokasyon yöntemini kullanarak büyük engel lerin
olduğu yerlerde yollarını bulmayı çok az kör başarabildi... Hiç biri de bir
basket topunu yakalamayı beceremedi. Yarasalar ise bundan çok daha karmaşık
işleri ekolokasyon yardımıyla halledebiliyor. Çoğu zaman, meyve sinekleri kadar
küçük böcekleri yakalayabiliyorlar. Ses dalgalan havada hızla zayıfladığından,
avlarının varlığını 0.9 metre yakına gelene kadar fark edemiyorlar.
Yarasalar
saatte 15-30 km, hız la uçtuklarından, üç boyutlu hareket eden iki yaratığın
algılama ve durma sorunlarının anında çözülmesi gerekiyor. Aksi olursa, yarasa
avını kaçırmış oluyor... Son olarak, ekolokasyon hedeften dönen ekoları okumayı
içeriyor. Ama bu sıra da, potansiyel bir kurban, ekolokasyon yapan bir avcının
seslerini, onun kendisini fark ettiği sürenin yarısında algılıyor. Avına böyle
bir savunma imkanı sağlayan bir avcının yaşayabilmesi ise gerçekten alkışlanacak
bir olay...
Yarasalar memelilerin en kalabalık türü
Ne kadar karmaşık
olsa da, yarasalar bu sorunlarla başetmeyi beceriyorlar... Gerçekte evrim
teorisi, adapte olma becerisini üreme başarısıyla bağdaştırıyor. Yarasalar
memelilerin en kalabalık türü olduğundan - her 10 memelinin bir tanesi yarasa -,
bu yaratıkların çevreleriyle başa çıkma konusunda en başarılı hayvanlar
oldukları söyleniyor. Örneğin, ılıman bölgelerde çok yaygın olan böcek yiyen
"küçük kahverengi yarasa", saatte 500 böcek yakalayabiliyor. Bu hayvan genelde
avını ekolokasyonu kullanarak, kanat ve kuyruk zarlarının yerini saptayarak
yakalıyor. Algılama ve yakalama arasında geçen zaman, saniyenin üçte biri ile
yarısı arasında değişiyor. Bu zaman içinde, yarasa avını algılamakla kalmıyor,
kendine bir yol belirleyip harekete bile geçiyor.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] | This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 629x435 and weights 46KB. |
Yarasa denince,
insanların çoğunun aklına kan ve ölümle dolu kabuslar geliyor. Bizler, ondan
sözedilince tiksiniyor ve olumsuz düşünceler geliştiriyoruz... Oysa
bilimadamları, yarasaları "dünya üzerindeki en kabiliyetli ve başarılı
hayvanlar" olarak görüyorlar...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Kana susamış kör
canavarlar...
Vampir yarasalar, insanları en çok korkutan hayvanların başında
geliyor... İnanış biçiminde olmasa da, onların fiziksel olarak zararlı
yaratıklar olduğunu düşünen en önemli kesim ise köylüler... Bu tip yarasaların
çiftlik hayvanlarına dadanmasından çok şikayetçiler...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] | Click this bar to view the full image. |
Yarasaların doğasını
araştırmak için ilk bilimsel girişim
18. yüzyılın en büyük bilimadamlarından
Lazzaro Spallanzani tarafından yapıldı. Spallanzani, fiziğe, kimyaya, jeolojiye
ve volkanolojiye önemli katkılarda bulunmuş bir bilimadamıydı. Biyoloji alanında
ise uzuvlar, kan dolaşımı, sindirim, üreme ve solunumla ilgili bilgilere çok
daha yenilerini ekledi...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Gözlerini
kullanmadan uçtukları farkedildi
64 yaşındaki Spallanzani, 1793'te döneminin
en büyük bilimadamıyken yarasaların uçarken gözleri kapalı ya da gözleri
çıkarılmış olsa bile önlerine çıkan nesnelere çarpmadıklarını buldu. Bir dizi
deneyden sonra, gözün yerini bilinen diğer duyulardan hiçbirinin almadığı ortaya
çıktı. Yarasalar gözün yerine bizim bilmediğimiz başka bir organı ya da bir
duyuyu kullanıyordu. Bu buluşlar yayınlandı.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Şunun
kulaklarını çıkaralım bakalım ne olacak?
Sonra, 1793-94 kışında, Louis Jurine
adlı Cenevreli bir cerrah, yarasaların kulakları çıkarıldığında, kör olsa da
olmasa da hayvanın tamamen savunmasız hale geldiğini söyledi...
İlk başta,
Spallanzani, Jurine'in çalışmasına şüpheyle yaklaştı. Ancak daha sonra onun
sonuçlarını kendisi de doğruladı. Jurine haklıydı; yarasalar kulaklarıyla
görüyordu. Buluşlarını hiçbir zaman yayınlamadı. Ama ölene kadar geçen 5 yıllık
sürede ardı ardına deneyler yaptı. Tüm bu deneyler ana gerçeği daha da doğruladı
ve geliştirdi.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] | Click this bar to view the full image. |
Kulaklarıyla
mı görüyormuş? Buna kim inanır?
Spallanzani'nin bulgularını neden
yayınlamadığı bilinmiyor. Ancak, onun gibi politik bir bilimadamının ilk başta
ortaya attığı "yeni bir organ ya da duyu" ile, sonradan ortaya çıkan "kulak"
arasındaki farkı anladığına emin olabiliriz... İlki ancak bir "gizem", ikincisi
ise bir "anormallik"ti. Gizemler en fazla daha fazla gizem yaratırken,
anormallikler ise alay konusu olma riski yaratıyordu. Bilimadamı, profesyonel
güvenilirliğini böylesine havada bir konuyu ilerletmek için tehlikeye atmak
yerine, daha sağlam işler yapmayı tercih etmiş olabilirdi.
Araştırmalar
alay konusu oluyor…"Peki, o zaman yarasalar gözleriyle mi
duyuyorlar?"
Gerçekten de, ölümünden sonra Spallanzani'nin yaptığı deneylerin
raporları bulundu ve alay konusu oldu. Hatta bir meslektaşı, "Peki, o zaman
yarasalar gözleriyle mi duyuyorlar?" diye dalga bile geçti... Sonraki 140 yıl
boyunca, profesyonel zooloji, karanlıkta uçan yarasaların çevrelerini gelişmiş
dokunma duyusuyla algıladıklarına inandı...
Arizona'nın Chiricahua
Dağları'nda yaşayan "Plecotus townsendii", "gölgesinden daha hızlı su içen
hayvan" olarak tanınıyor. Bu yarasa türü, kısa ama geniş kanatları sayesinde
dakikalarca suyun üzerinde gezinip avını kovalayabiliyor...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] | This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 771x540 and weights 56KB. |
İki üniversite öğrencisi
çalışmaları yeniden başlatıyor
Spallanzani, bulgularını yayınlama konusunda
farklı bir tavır da sergileyebilirdi. Ancak, buluşunu kariyerinin en üst
noktasında yapmış olması onun için büyük bir şanssızlıktı. Genç biri olsaydı,
kaybedecek çok az şeyi olabilirdi. İşte bu nedenle, modern yarasa
araştırmalarının iki üniversite öğrencisi tarafından başlatılmasına şaşmamak
gerekiyor.
Yarasaların çıkardıkları yüksek frekanslı seslerin ekosundan
faydalanarak yön bulduğu kanıtlanıyor
1938 yılında Donald Griffin adındaki
yarasa meraklısı bir Harvard öğrencisi, bir fizik profesörününün, böceklerin
yüksek frekanslı seslerini farkeden bir alıcı geliştirdiğini duydu. Bunun
üzerine. 1920'li yıllarda "yarasaların yönlerini bulmak için yüksek frekanslı
seslerin ekolarından yararlandıklarını" söyleyen bir İngiliz akustik uzmanının
sözlerini hatırladı. Griffin bu alıcıyı ödünç aldı ve kafesteki yarasalar
üzerinde deneyler yapmaya başladı. Sonraki iki yıl süresince, Robert Galambos
adlı bir başka Harvard öğrencisiyle çalışmalarını sürdürdü. Bu ikili,
yarasaların yüksek frekanslı sesler çıkardıklarını ve bu seslerin ekolarından
gelen bilgilere dayanarak yönlerini bulduklarını kanıtladı. Karanlıktaki
yollarını akustik bir projektör ışığıyla aydınlatan bu hayvanlar, doğal "sonar"
cihazları sayesinde görmeseler bile hiçbir şeye çarpmıyorlardı...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] | This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 622x384 and weights 69KB. |
Tipik tepkiler, "Neden
böyle bir şey için daha fazla zaman harcamak istiyorsunuz?"
şeklindeydi...
Deneyler son derece inandırıcıydı ve sonuçların kabul edilmesi
uzun sürmedi... Griffin ve Galambos, artık farklı olduğu kadar rahatsız edici
entellektüel ve duygusal bir atmosferin içine girmişlerdi. Buldukları temel
gerçek kabul edilmişti ama çalışmalara devam etmeleri için hiçbir şey yapılmadı.
Tipik tepkiler, "Neden böyle bir şey için daha fazla zaman harcamak
istiyorsunuz?" şeklindeydi... Bu tip davranışlar o kadar fazlalaşmıştı ki, iki
bilimadamı motivasyonlarını yitirmeye başladı...
Öğretmenleri, iki
başarılı öğrencinin kariyerlerini mahvetmelerini önlemeye çalışıyordu
Griffin
ve Galambos'un öğretmenleri sadece koruyucu görevi yapıyor ve bu iki başarılı
öğrencinin kariyerlerini mahvetmelerini önlemeye çalışıyordu. Bilim sosyal bir
işti... Bir bilimadamının başarılı olması. diğer bilimadamlarının onun işinden
ne kadar yararlanabildiğiyle ölçülüyordu. Griffin ve Galambos'un yarasaların bu
kabiliyetleriyle ilgili buluşu ise çok farklı çok garipti... Diğerlerinin
çalışmalarıyla ile uzaktan yakından ilgisi yoktu... Onların çalışmalarına kim
hakemlik yapacaktı? Onları kim yayınlayacaktı?
Bir üniversite
öğrencisinin, olağandışı bir gerçeği bulması gerçek bir başarıydı...
Bir adı
olmadığından, Griffin ona bir ad takmıştı; "ekolokasyon" (sesin yankılanmasından
faydalanarak bir cismin bulunduğu yön ve uzaklığı saptama)... Bir üniversite
öğrencisinin, olağandışı bir gerçeği bulması gerçek bir başarıydı... Ancak,
kendisini tek kişilik bir profesyonel topluluk olarak görmesi ise bir intihardan
başka birşey değildi...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] | This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 602x375 and weights 78KB. |
"Batoloji" (yarasa
bilimi) doğuyor
Bununla birlikte Griffin, azimle yolunda ilerlemeye devam
etti. Batı Almanya'dan Martin Eisentraut ve Cornell'den William Wimsatt ile önce
Cornell'de sonra da yine Harvard'da bir iş kolu başlattı. Bu ekip öğrencilere
ders verdi, Yayınlar oluşturdu, terimler buldu ve tanımladı, teknik prosedürler
geliştirdi, alan gözlemleri ve laboratuvar bilgilerinin yapısını oluşturdu...
İşler yine de yavaş ilerliyordu: 1940 ve 1960 yılları arasında her yıl
ekolokasyon üzerinde sadece iki tez yayınlandı. Ama, 1960'dan sonraki yıllarda,
ise sadece ekolokasyon üzerinde her yıl 40 tez yazıldı. "Batoloji" (yarasa
bilimi) doğdu ve Meksikalı hikayecilerin doğru oldukları oltaya çıktı. Yarasalar
farklıydı... Ve onların farklı olmayı başarma yollan bize son derece tanıdık
geliyordu...
Yarasalar ve diğer memeliler arasındaki ayrılığın ne zaman
ve nasıl ortaya çıktığı bilinmiyor
Eski bir fosile bakıldığında, 50 milyon
yıllık yaşına rağmen, yakın zamana ait olanlara çok benzediği görülüyor.
Profesyonellerin ortak fikrine göre, bir süre önce uçan sincaba benzer böcek
yiyen bir memeli, gecenin yiyecek açısından zengin, ancak rakip ve yırtıcı
hayvanlardan yoksun olduğunu fark etmişti. Sonra da sonarlarını ve kanatlarını
geliştirerek bu uygun ortama geçmiş; bu işlem sırasında da bugünkü yarasaya
dönüşmüştü. Bugün bin kadar türü ve alttürü vardı.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] | This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 606x355 and weights 40KB. |
"Macrotus californicus"
(solda) kan emici vampir sınıfından bir yarasa türü... Genellikle böcekleri
yiyerek besleniyor... İri kulaklarını ve burnunu sonar gibi kullanıyor. Yaprak
burunlu yarasa (sağda), avını karanlıkta büyük kulaklarıyla
saptıyor...
Yarasayı farklı kılan geceleri avlanması ve bunun için sesten
yararlanması…
Yarasalar, memelilere de çok benziyor... Örneğin, beslenme
alışkanlıkları açısından bakıldığında, meyve, çiçek poleni, böcek, kurbağa,
kemirgen hayvan, kuş, memeli kanı ya da diğer yarasaları yiyen yarasalara
rastlanabiliyor. Yarasalara sivrisineklerin memelisi olarak bakılıyor. Vampir
yarasalar sadece Amerika'da yaşıyor, benzerlerine Avrupa'da rastlanmıyor. Birkaç
yarasa türü ise ortalarda sadece geceleri dolaşmıyor. Özellikle meyve yiyen
türler yönlerini ekolokasyon yöntemiyle bulmuyor. Ama yine de yarasayı farklı
kılan ve onları diğerlerinden ayıran özellik, geceleri havada avlanması ve bunun
için de sesten yararlanması...
Sesin ekosunu dinliyor, sonra da bunun
hangi yönden, ne kadar uzaktan, hangi hızla geldiğine karar
veriyor
Spallanzini ve Griffin'in de doğrulayacağı gibi, yarasalarınki hiç de
kolay elde edilecek bir başarı değil... Bu hayvanlar öncelikle bir dağ
vadisindeki bağırışın ekosunu dinliyor, sonra da bunun hangi yönden, ne kadar
uzaktan, hangi hızla geldiğine karar veriyor. "Kulakla görebilmek" amacıyla
yapılan araştırmalarda, ekolokasyon yöntemini kullanarak büyük engel lerin
olduğu yerlerde yollarını bulmayı çok az kör başarabildi... Hiç biri de bir
basket topunu yakalamayı beceremedi. Yarasalar ise bundan çok daha karmaşık
işleri ekolokasyon yardımıyla halledebiliyor. Çoğu zaman, meyve sinekleri kadar
küçük böcekleri yakalayabiliyorlar. Ses dalgalan havada hızla zayıfladığından,
avlarının varlığını 0.9 metre yakına gelene kadar fark edemiyorlar.
Yarasalar
saatte 15-30 km, hız la uçtuklarından, üç boyutlu hareket eden iki yaratığın
algılama ve durma sorunlarının anında çözülmesi gerekiyor. Aksi olursa, yarasa
avını kaçırmış oluyor... Son olarak, ekolokasyon hedeften dönen ekoları okumayı
içeriyor. Ama bu sıra da, potansiyel bir kurban, ekolokasyon yapan bir avcının
seslerini, onun kendisini fark ettiği sürenin yarısında algılıyor. Avına böyle
bir savunma imkanı sağlayan bir avcının yaşayabilmesi ise gerçekten alkışlanacak
bir olay...
Yarasalar memelilerin en kalabalık türü
Ne kadar karmaşık
olsa da, yarasalar bu sorunlarla başetmeyi beceriyorlar... Gerçekte evrim
teorisi, adapte olma becerisini üreme başarısıyla bağdaştırıyor. Yarasalar
memelilerin en kalabalık türü olduğundan - her 10 memelinin bir tanesi yarasa -,
bu yaratıkların çevreleriyle başa çıkma konusunda en başarılı hayvanlar
oldukları söyleniyor. Örneğin, ılıman bölgelerde çok yaygın olan böcek yiyen
"küçük kahverengi yarasa", saatte 500 böcek yakalayabiliyor. Bu hayvan genelde
avını ekolokasyonu kullanarak, kanat ve kuyruk zarlarının yerini saptayarak
yakalıyor. Algılama ve yakalama arasında geçen zaman, saniyenin üçte biri ile
yarısı arasında değişiyor. Bu zaman içinde, yarasa avını algılamakla kalmıyor,
kendine bir yol belirleyip harekete bile geçiyor.